Sun Savunma Net olarak bağımsız içeriklerimizi ücretsiz sunabilmek için reklam gelirlerine ihtiyaç duyuyoruz. Lütfen sitemizi desteklemek için reklam engelleyicinizi devre dışı bırakın ya da sitemizi beyaz listeye (whitelist) ekleyin.
Siyonist proje, Yahudi yerleşim birimlerinin genişletilmesini desteklemektedir. Daha geniş anlamda, Filistinlileri, Filistin topraklarından sürerek sonunda, Batı Şeria ve Gazze’yi İsrail devletine katmayı öngörmektedir.
Ercan Caner, Sun Savunma Net, 12 Şubat 2025
Güncelleme: 23.09.2025
Siyonizm’in kurucu babası olan Theodore Herzl’e göre Yahudi Devletinin toprakları; Mısır Nehrinden Fırat Nehrine kadar uzanmaktadır. Rabbi Fischmann’a göre ise ‘‘Vadedilmiş Topraklar’’ Mısır Nehrinden Fırat Nehrine kadar uzanmakta ve bir kısım Suriye ve Lübnan topraklarını da içermektedir.
Mevcut bağlamda bakıldığında Irak savaşı, 2006 yılı Lübnan savaşı, 2011 yılı Libya savaşı, Suriye ve Irak’ta halen süren savaşlar, Yemen savaşı ve Mısır’daki rejim değişikliğinin nedenleri, Orta Doğu Siyonist Planıyla ilişkilendirilerek okunmalı ve anlaşılmalıdır.
Bu plan, İsrail’in yayılmacı projesi kapsamında, komşu Arap ülkelerinin zayıflatılması ve sonunda parçalanmasını öngörmektedir. Stephen Lendman’a göre ‘‘Büyük İsrail’’ Nil vadisinden Fırat Nehrine kadar olan topraklardan ibarettir. Yaklaşık bir asır kadar önce, Dünya Siyonist Organizasyonunun Yahudi Devleti için planladığı topraklar aşağıda sunulmuştur:
Bazı Siyonistler ise daha fazlasını talep etmektedirler; Batıda Nil Nehri ile Doğuda Fırat Nehri arasında kalan ve Filistin, Lübnan, Batı Suriye ve Güney Türkiye’yi de kapsayan toprakları istemektedirler.
İsrail ordusunun operasyonu esnasında Batı Şeria’da bulunan Jenin kentinden yükselen dumanlar, 2024. Fotoğraf: Majdi Mohammed/AP
Siyonist proje, Yahudi yerleşim birimlerinin genişletilmesini desteklemektedir. Daha geniş anlamda, Filistinlileri, Filistin topraklarından sürerek sonunda, Batı Şeria ve Gazze’yi İsrail devletine katmayı öngörmektedir.
Büyük İsrail birçok ‘‘Uydu Devlet’’ ortaya çıkaracaktır. Lübnan, Ürdün, Suriye ve Sina Yarımadasının yanı sıra Irak ile Suudi Arabistan’ın topraklarının bir kısmını içine alacaktır.
Büyük İsrail, mevcut Arap devletlerinin parçalanarak daha küçük devletlere dönüşmesini gerektirmektedir. Plan, iki ana temel üzerine oturtulmuştur. İsrail hayatta kalabilmek için 1) bölgesel bir imparatorluk olmak ve 2) bütün mevcut Arap devletlerinin dağılarak küçük devletlere dönüşmesi için bütün bölgenin bölünmesini etkilemelidir.
Buradaki ‘‘Küçük’’ kelimesi her bir devletin etnik ve mezhepsel kompozisyonuna bağlı olacaktır. Sonuç olarak, Siyonist beklenti; mezhepsel ayrılıkları olan devletlerin, İsrail’in uydusu ve ironik bir şekilde ahlaki meşruiyetinin kaynağı olmalarıdır. Bu, ne yeni bir fikirdir, ne de Siyonist stratejik düşünce sisteminde ilk kez ortaya çıkmaktadır. Aslında, bütün Arap devletlerini daha küçük parçalara bölmek yıllardır sürekli yinelenen bir temadır.
Batı Şeria (West Bank) Arapça lisanında al-Daffah olarak adlandırılan Ürdün Nehrinin batısında yer alan topraklardır. 251 kilometre uzunluğundaki Ürdün Nehri, Lübnan dağlarından Ölü Denize doğru akan ve çevresindeki Ürdün Vadisini tarıma elverişli hale getiren bir nehirdir. Ürdün Vadisi, Batı Şeria’nın yaklaşık olarak %30’unu kapsamaktadır.
Batı Şeria’da yaklaşık olarak 3,3 milyon Filistinli yaşamaktadır ve bu rakam Gazze Şeridinde yaşayan Filistinli sayısından bir milyon kadar fazladır.
Batı Şeria, 11 adet yönetim birimine bölünmüştür. Hebron (Arapça al-Khalil), 842.000 nüfus ile en kalabalık yerleşim birimidir. Sonra sırasıyla Kudüs (500,000), Ramallah (337,000) ve Jenin (360,000) gelmektedir.
Ayrıca; işgal altındaki Batı Şeria topraklarındaki illegal yerleşim birimlerinde yaklaşık olarak 700,000 İsrail vatandaşı yaşamaktadır.
İsrail, 1967 yılından beri Batı Şeria topraklarındaki askeri işgalini sürdürmektedir. İsrail, 05 Haziran 1967 tarihinde kendisini 1948 yılındaki Nakba Felaketinde ele geçirdiği Filistin topraklarından çıkarmak isteyen Arap ülkeleriyle girdiği savaşta, Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’e saldırmış ve işgal etmiştir.
İsrail, 1948 yılında David Ben-Gurion tarafından bağımsızlığı ilan edilen bir devlettir. 1866-1973 yılları arasında yaşayan Gurion, İsrail’in kurucu babası olarak tanınmaktadır. Gençliğinde sosyalizm ve Siyonizme tutku duyan Gurion 1906 yılında Filistin’e göç etmiştir. 1935 yılında Yahudi Ajansı başkanlığına seçilmiş ve 1948 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür. 1948 yılından, 1950 yılının başlarında kısa bir dönem hariç olmak üzere, emekli olduğu 1963 yılına kadar İsrail başbakanlığı ve savunma bakanlığı görevlerini yürütmüştür.
14 Mayıs 1948 tarihinde İngiliz Mandası sona ermiş ve aynı gün Yahudi Ajansı Başkanı David Ben-Gurion tarafından İsrail Devletinin kurulduğu ilan edilmiştir. 15 Mayıs günü İsrail, beş Arap devleti tarafından işgal edilmiştir. Mayıs 1948 – Temmuz 1949 tarihleri arasında Bağımsızlık Savaşı sürmüştür. Savaş sonrasında 1.200.000 nüfuslu Filistin halkının 750.000’i yaşadığı yerlerden ayrılmak zorunda kalmıştır. İsrail Savunma Kuvvetleri kurulmuştur. Kudüs yakınlarında bulunan Deir Yasin köyünde, Siyonist Irgun örgütüne bağlı militanlar tarafından kadınlar, çocuklar ve yaşlılar katledilmiştir. Filistinliler 15 Mayıs gününü Al Nakba (Büyük Felaket) günü olarak ilan etmişlerdir.
Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde yaşayan Filistinliler arasında fiziksel bir ayrım bulunmaktadır. İsrail bu iki yerleşim birimi arasındaki geçişleri yasaklamıştır. 1995 yılındaki Oslo Anlaşmaları kapsamında Batı Şeria aşağıdaki haritada gösterilen ‘‘A, B ve C’’ bölgelerine bölünmüştür.
Yaklaşık olarak 300,000 Filistinlinin yaşadığı C Bölgesi Batı Şeria’nın %60’lık kısmını oluşturmaktadır ve Filistin Otoritesi’ne devredilmesi gerekmektedir. Ancak İsrail bu bölgedeki tam kontrolünü sürdürmektedir ve illegal olarak 290’dan fazla Yahudi yerleşim birimine 700,000 Yahudi’yi yerleştirmiştir.
Aşağıdaki haritada gösterilen İsrail yerleşim birimleri uluslararası yasalara göre illegaldir.
Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde yaşayan Filistinliler kendilerine bir ev inşa etmek için İsrail devletinden izin almak zorundadırlar. Birleşmiş Milletlere göre 2009 yılından günümüze kadar, Filistinlilerin sahip olduğu en az 10,700 yapıda yaşayan 16,000’den fazla insan yer değiştirmek zorunda bırakılmıştır.
Her sabah, gün ağarmadan önce on binlerce Filistinli işçi, çalıştıkları yerlere gidebilmek için İsrail askerî kontrol noktalarındaki dar şeritlerde sıra beklemek zorundadır. Filistin halkı üzerindeki İsrail baskısı nedeniyle Filistin işsizlik oranında dünyada üçüncü sıradadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO – International Labor Organization) verilerine göre; Ocak 2024 savaşının başladığı günden bu yana yaklaşık olarak 507,000 Filistinli işini kaybetmiştir.
İsrail devleti ayrıca Filistin Otoritesi adına topladığı vergiler sayesinde Filistin finansal kaynakları üzerinde önemli bir etkiye de sahiptir. İsrail devletinin Filistin Otoritesi adına topladığı aylık vergi 188 milyon dolardır ve bu rakam Filistin Otoritesi’nin toplam gelirinin %64’üdür.
İsrail devleti Filistin Otoritesi’ne yapması gereken ödemeleri sürekli olarak askıya alarak, Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da çalışan 150,000 Filistinlinin maaşlarının düzenli olarak ödenmesini engellemektedir.
Altı Gün Savaşı: Altı gün süren savaş sonunda mevcut ateşkes hatları, Judea, Samaria, Gazze, Sina yarımadası ve Golan tepeleri İsrail kontrolünde kalacak şekilde yenileriyle değiştirilmiştir. Savaşın sonunda kuzeydeki köyler 19 yıldır aralıksız olarak süren Suriye topçu ateşlerinden kurtarılmış ve 1949 yılından beri İsrail ve Ürdün tarafından yönetilen Kudüs, İsrail otoritesi altında birleştirilmiştir. Mısır’ın güçlü hava kuvvetleri savaşın ilk günü İsrail savaş uçakları tarafından saf dışı bırakılmış, Mısır Hava Kuvvetleri yerde imha edilmiştir.
İsrail 1967 yılından beri bütün tarihi Filistin topraklarını işgal etmektedir ve 300,000 Filistinliyi evlerinden zorla uzaklaştırmıştır. İsrail devleti Filistinlilerin ihracat ve ithalat hareketlerini de sıkı bir kontrol altında tutmaktadır. İsrail ordusu, Filistin tarafından işletilen tek havaalanı olan, Gazze güneyindeki Rafah kentinde bulunan Yaser Arafat Uluslararası Havaalanını 2001 yılında imha etmiştir.
İsrail devleti Gazze Şeridi ve Batı Şeria’ya bilgi ve iletişim teknoloji transferini (ICT – Information & Communications Technology) de engellemektedir. İsrail vatandaşları yüksek hızlı 5G mobil internet teknolojisinden yararlanırken, Filistinli ağ operatörlerinin Gazze Şeridi’nde 2G, Batı Şeria’da ise 3G kullanmalarına izin verilmektedir.
İsrail devleti, Batı Şeria’daki yeraltı suları dâhil bölgedeki su kaynaklarının çoğunu da kontrolü altında tutmakta ve Batı Şeria ile Gazze Şeridi’nde yaşayan Filistinliler sık sık su kesintileriyle karşı karşıya kalmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO – World Health Organization) günlük su kullanım tavsiyesi 100 litre olmasına rağmen; 2023 yılında İsrailli Yahudilerin günlük su kullanma kapasitesi 247 litreyken, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin günlük su kullanma kapasitesi sadece 82 litredir.
Filistin’in zengin tarihsel kültürü de sürekli olarak İsrail ordusunun orantısız güç kullandığı hain saldırılarına maruz kalmaktadır. 07 Ekim 2024 tarihinden günümüze kadar geçen sürede İsrail devletinin Gazze Şeridi’ne yaptığı bombardıman saldırılarında, aralarında müzeler, camiler ve kütüphanelerin olduğu 200’den fazla Filistin kültür mirası yerle bir edilmiştir.
İsrail devleti ayrıca Gazze’de, üniversiteler dâhil 390’dan fazla eğitim kurumunu da imha etmiştir. 17 Ocak 2025 günü İsrail ordusu tarafından gerçekleştirilen saldırıda Gazze kentinde bulunan Israa Üniversitesi imha edilmiştir.
İsrail devletinin işgal altındaki Filistin topraklarında uyguladığı baskılar uluslararası yasaları ve Filistinlilerin kendi kendilerini yönetme hakkını ihlal etmektedir. Tamamen İsrail’e bağımlı hale zorla getirilen Filistin ekonomisi de çökertilmiştir.
Doğu Kudüs ve Eski kent olarak adlandırılan yerleşim birimleri de İsrail devletinin işgali altındadır. Kudüs kenti; Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudileri için kutsal olarak görülen bir kenttir ve 1948 yılından beri Yahudilerin çoğunlukta olduğu İsrail işgali altındadır. Nüfusunun çoğunluğu Filistinli olan Eski Kent (Old City) dâhil Doğu Kudüs ise 1967 yılından beri İsrail işgali altındadır.
14 Mayıs 1948 yılında İngiliz Mandasının sona ermesinin ardından Siyonist liderler İsrail devletinin kurulduğunu ilan etmiş ve bu olay ilk Arap-İsrail savaşının fitilini ateşlemiştir.
Siyonizm, Kudüs’te bulunan ‘‘Zion’’ isimli bir dağdan gelmektedir. Zion kelimesi ‘‘işaret’’ veya ‘‘anma’’ anlamına gelmektedir. ‘‘Shivat Zion’’ İbranicede, Yahudi sürgünlerin Zion’a Dönüşü anlamına gelmektedir. Siyonist düşünce akımları zaman içerisinde evrimleşmiş, Avrupa’da meydana gelen olayların yanı sıra, sosyalizm, milliyetçilik ve sömürgecilik gibi sosyal ve kültürel hareketlerden de etkilenmiştir. Arapların Siyonizme karşı çıkması sadece ekonomik, sosyal ve politik nedenlerden ötürü değildir. Geleneksel Müslüman inancına göre Yahudiler ikinci sınıf insandırlar.
Siyonistler yaklaşık olarak 750,000 Filistinliyi yaşadıkları yerleri terk etmeye zorlamış ve Filistin topraklarının %78’ini işgal etmiştir. Kalan %22 oranındaki Filistin toprakları da Batı Şeria ve Gazze Şeridi olarak bölünmüş durumdadır.
Yaklaşık 1,5 milyon Filistinli, Filistin toprakları ve komşu ülkelerde kurulan 58 adet Birleşmiş milletler kampında yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Toplam olarak yaşadıkları bu kampların dışında yaşayan Filistinli sayısı da en az 5,9 milyondur.
Sırada Batı Şeria mı Var?
İsrail kurulduğu günden beri şiddet uygulayan bir devlettir. İsrail ordusunun yaptığı katliamlar ve İsrail polisinin ‘‘önce vur, sonra soru sor’’ yaklaşımı bu yazının konusu değildir. Bu konuda ayrıntılı bilgilere ulaşmak isteyenler yukarıda verilen kronolojik olaylar tablosundan ilgilerini çeken olayları Internet ve çeşitli kaynaklardan ayrıntılı olarak öğrenebilirler.
İsrail Savunma Liginin kurucusu olan Rabbi Meir Kahane, İsrail aşırı sağ kanadında oldukça güçlü pozisyonlara gelen bir politikacıdır. Tek bir tehdit kalmayana kadar Yahudilerin sonuna kadar savaşması gerektiğini öne süren ve Büyük Felaket‟in bir daha asla tekrarlanmaması gerektiğini savunan Kahane ‘‘Bir Daha Asla’’ sloganını kullanan ırkçı bir şarlatandır.
Arapları ‘‘köpekler’’ olarak tanımlayan Kahane 1984 yılında İsrail Parlamentosuna seçilmiştir. Liberal İsrailliler tarafından protesto edilen, fakat özellikle Orta Doğudaki Sefaret Yahudilerinin büyük desteğini alan Kahane‟nin partisi Kach‟ın, ırkçı ve demokratik olmadığı gerekçesiyle 1988 seçimlerine girmesi yasaklanmıştır. ‘‘Arapları öldürmek istemiyorum, tek istediğim başka yerde mutlu bir şekilde yaşamalarıdır.’’ ifadelerini kullanan Kahane, 1990 yılında Manhattan‟da bir otelde vurularak öldürülmüştür.
Her insan evini ve ailesini savunma hakkına sahiptir, bununla beraber Batının gözünde vatanları çalınan bir Filistinlinin onu Yahudilere karşı savunma hakkı yoktur. Özellikle yüzyıllar boyunca Yahudi vatandaşlarına eziyet eden Avrupalılar suçluluk duygusuyla yaptıklarının pişmanlığını hissediyor olabilirler. Bu suçluluk duygusu İsrail‟in savaş suçlarının örtülmesinin nedeni olabilir. Avrupalılar Yahudilere karşı işledikleri suçların bedelini ödemek zorundadır, fakat ne yazık ki bu ödeme bugüne kadar suçu işleyenler tarafından yapılmamıştır. Bu bedeli anavatanları ellerinden alınan Filistinliler ödemiştir ve ödemeye de devam etmektedir.
İsrail ordusunun Batı Şeria’ya rutin olarak düzenlediği saldırılar, Jenin kenti, 1923. Fotoğraf: Jaafar Ashtiyeh/AFP/Getty Images
Arap milliyetçiliğine karşı çıkan her kuvvet İsrail‟in potansiyel müttefiki olarak görülmektedir. Ülkelerindeki Müslüman çoğunluğun boyunduruğu altında ezilen Lübnan‟daki Marunîler, Suriye‟deki Dürziler, Irak‟taki Kürtler ve Sudan‟da yaşayan Hristiyanlar İsrail‟in potansiyel müttefikleridirler.
Müslüman olsa da her zaman Arap olmadığı için övünen Türkiye de İsrail‟in potansiyel bir müttefikidir. MOSSAD ajanları 1930‟lu yıllardan itibaren Irak Kürt köylerinde cirit atmaya başlamıştır. Bağımsız bir devlet kurmak için mücadele eden Iraklı Kürtler 1960‟lı yıllarda İsrailli askeri danışmanlar tarafından eğitilmeye başlanmıştır. Bu proje ABD ve İran Şahı tarafından da desteklenmiştir ve yansımaları günümüzde net bir şekilde görülmektedir.
ABD ve İsrail’in bölge politikalarını çok daha iyi anlamak ve gelecekte nelerin olabileceğini görebilmek için ‘‘ORTA DOĞU İÇİN SİYONİST PLAN – ODED YİNON’’ başlıklı çevirimi okumanızı öneririm. İsrail ile aynı coğrafyada yaşamamıza rağmen bu plan, ne yazık ki kaleme alındıktan ancak 35 yıl sonra tarafımdan Türkçeye çevrilmiştir.
İnternette yaptığım incelemede, 1982 yılında yayımlanan Büyük İsrail – Orta Doğu için Siyonist Plan isimli dokümanın tam Türkçe çevirisine ulaşamamış, yıllardır, Türkiye dâhil, bölgede meydana gelen olaylara bu plan penceresinden de bakılmamasını büyük bir eksiklik olarak görmüş ve yabancı dil bilmeyen okurlar için planı Türkçeye çevirmeye karar vermiştim.
https://www.sunsavunma.net/orta-dogu-icin-siyonist-plan/
Planın ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile olan ilgisinin anlaşılabilmesi için özet olarak bu plandan bahsetmenin uygun olacağı kanaatindeyim.
Türkiye dâhil 22 ülkede sınırların değişmesini öngören Büyük Ortadoğu Projesinin sözde hedefleri; bölgeye demokrasinin getirilmesi, terörün ortadan kaldırılması, ekonomik ilişkilerin artırılması ve bölgede istikrarın sağlanması olarak ilan edilmiştir. Dünyadaki doğal gaz rezervinin % 34’ü, petrol rezervinin ise % 65’i Orta Doğudadır. Mısır, Cezayir, Libya ve Tunus petrol rezervleri de eklendiğinde bu oran neredeyse % 70’e ulaşmaktadır.
Bu kaynaklara ulaşmak ABD’nin stratejik hedefleri arasındadır. ABD’nin diğer hedefleri ise kendine rakip olabilecek güçlerin oluşmasını engellemek, doğal kaynakların denetimini ele geçirmek, İsrail’i emniyete almak ve rakip olarak gördüğü ülkeleri bölgeden uzak tutmaktır.