savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,2313
EURO
37,2950
ALTIN
2.931,99
BIST
8.860,30
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
21°C
Ankara
21°C
Az Bulutlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
14°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
11°C
Cuma Parçalı Bulutlu
12°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
14°C

Kral Deli Donald’ın Yerinde (!) ve Memnuniyetle (!) Karşılanan Suriye Saldırısının Perde Arkası

Kral Deli Donald’ın Yerinde (!) ve Memnuniyetle (!) Karşılanan Suriye Saldırısının Perde Arkası

Amerikan Şahinlerinin İlk Yenilgisi!

Kral Deli Donald’ın Yerinde (!) ve
Memnuniyetle (!) Karşılanan Suriye
Saldırısının Perde Arkası

Suriye hükümeti tarafından Şam yakınlarındaki Douma’da, sivillere karşı yapıldığı ileri sürülen, doğrulanmamış kimyasal saldırı suçlamaları, çok büyük bir olasılıkla, Amerikan birliklerinin Kuzey Suriye’yi terk etmesini önlemek isteyenler tarafından planlanmış ve organize edilmiştir.

Ercan Caner, Sun Savunma Net, 18 Nisan 2018

ABD ve müttefiklerinin füze saldırısı nedeniyle füzelerle aydınlanan Şam semaları. Foto: Hassan Ammar / AP.

Wall Street Journal dergisinin haberine göre; Pentagon, başlangıçta, geçtiğimiz hafta icra edilenden çok daha şiddetli bir saldırı yanlısı olan Başkan Donald Trump’ı, Suriye’ye yapılması düşünülen hava saldırılarının şiddetini yumuşatması konusunda ikna etmeyi başarmıştır.

ABD Savunma Bakanı James Mattis’in, Orgeneral Joseph Dunford’un da desteği ile sınırlı bir operasyonu savunduğu ve Suriye’deki kimyasal saldırıya misilleme olarak, Beyaz Ev’e saldırı için üç alternatif sunduğu söylenmektedir:

  1. Suriye’nin sadece kimyasal silah tesislerinin vurulması,
  2. Kimyasal silah tesislerinin yanı sıra daha geniş kapsamlı askeri hedeflerin de vurulması ve
  3. Rusya’nın Suriye’deki hava savunma sistemleri dâhil kapsamlı hedeflerin vurulması ve Suriye Devlet Başkanı Bashar al-Assad’ın askeri kabiliyetinin yok edilmesi.

Söylenenlere göre Trump, askeri planlama ekibine, Suriye’deki Rus ve İran hedeflerinin de vurulması yönünde baskı yapmış, fakat Savunma Bakanı Mattis, daha şiddetli bir saldırının, Moskova ve Tahran’dan gelebilecek ciddi bir tepki riski içerdiği yönünde başkanı uyararak, onu bu fikrinden vaz geçirmeyi başarmıştır.

Geçtiğimiz hafta yapılan hava saldırılarında, Suriye rejiminin kimyasal silah kullanma kabiliyetini engellemek ve Assad’ı, onları tekrar kullanmaktan caydırmak maksadıyla; sadece üç hedefin ateş altına alındığı sınırlı bir taarruz yapılmış ve planlanan hedefler imha edilmiştir.

Depolama tesisinin saldırı öncesi ve sonrasındaki fotoğrafı. Foto: DigitalGlobe

 

Aslında Kral Deli Donald, yakın adamlarından olan, dışişleri bakanlığına getirdiği şahin Mike Pompeo ve iki tanesini kovduktan sonra, 9 Nisan 2018 tarihinde ulusal güvenlik danışmanlığına atadığı, savaş yanlısı şahin John R. Bolton ile birlikte; Suriye gibi Rus, İran, Amerikan, Türk, Suriye ve Kürt kuvvetlerinin cirit attığı bir bölgede, çok daha riskli adımlar atmak taraftarıdır. Fakat askeri uzmanlar, Rusya ve İran ile çatışma riskini artırmamak ve beklenmeyen sonuçlarla karşı karşıya kalmamak için Trump’ı daha sınırlı bir operasyon yapmaya ikna etmeyi başarmış olabilirler.

Amerikan medyasında yayınlanan haberlere göre ‘‘Süper Şahin’’ John Bolton, Suriye’de büyük bir hava saldırısının yapılmasını ve Suriye Devlet başkanı Bashar al-Assad’ın askeri kabiliyetinin tamamen yok edilmesini savunmuştur.

Suriye’ye yapılan sınırlı saldırının, Amerikan şahinleri için neden yenilgi anlamına geldiğini anlayabilmek için, Bolton’un Suriye İç Savaşına Amerikan müdahalesi hakkında ne düşündüğünü anlamak önemlidir.

Suriye İç Savaşının başlangıcından itibaren Bolton bu çatışmaya bir insani krizden ziyade jeopolitik açıdan bakmaktadır. Ona göre Bashar al-Assad, Rusya ve İran’ın müttefikidir ve Amerika’nın bu çatışmadaki esas çıkarı Washington’un jeopolitik rakiplerinin etkisini sınırlandırmaktır.

Başka bir hedefin saldırı öncesi ve sonrasındaki görüntüleri. Foto: DigitalGlobe

 

Bolton, 2012 yılında, Suriye’deki iç savaşın yaklaşmakta olduğu zamanlarda, National Review dergisinde kaleme aldığı bir makalesinde ‘‘İran’ın büyüyen bölgesel etkisi altında Suriye giderek bir İran uydusu haline dönüşmektedir. Bu nedenle Suriye’deki rejim değişikliğinin Amerikan çıkarlarına uygun olduğu ilk bakışta görülmektedir’’ diye yazmıştır.

Assad 2013 yılında, ilk kez büyük çaplı kimyasal silah kullandığında, Obama yönetimi misilleme olarak, tıpkı Trump’ın son yaptığı gibi, sınırlı bir askeri darbe tehdidinde bulunmuştur. Bolton, stratejik etkisi olamayacak kadar agresif olmadığını öne sürerek, bu düşünceye itirazını sesli olarak dile getirmiştir.

Kuvvet kullanılmasını talep eden Bolton, Suriye’nin kimyasal silah kullanması veya İran’ın nükleer silah programıyla ilgili olarak, sınırlı bir saldırının etki yaratmayacağını öne sürmüştür. Başkan Trump geçen Nisan ayında, kimyasal silah kullanılmasını cezalandırmak maksadıyla Suriye’ye ilk kez saldırdığında, sadece tek bir hava üssü vurulmasına rağmen Bolton Trump’ı övmüştür.

Bütün bunların ışığında, Bolton’un başkandan çok daha fazlasını talep ettiği açıktır. Trump’a yaptığı, Suriye’nin hava kuvvetlerini imha etme çağrısı, Ruslara da Assad’ın hava kuvvetleri görevini bırakarak bölgeden çekip gitmeleri yönünde bir mesaj anlamına gelecektir.

Bolton şimdi iktidarda olduğuna göre, teorik olarak bu politika tercihlerini realiteye dönüştürmesi gerekmektedir. Buna rağmen sonuç, Bolton’un yaygaralarının tam aksi yönünde gerçekleşmiştir. Yapılan hava saldırıları ile sadece kimyasal silah üretimi ile bağlantısı olan üç hedef vurulmuş, hedefler, sivil kayıpları önlemek ve gerilimi tırmandırmamak maksadıyla özel olarak seçilmiştir. Gerekçe, İran ve Rusya’nın etkisini geriletmekten ziyade, daha dar kapsamlı olarak, sadece kimyasal silah kullanımını caydırmaya dayandırılmıştır.

Cuma günü ulusa kararını açıkladığı konuşmasında Trump; ‘‘Bu geceki faaliyetlerimizin hedefi; kimyasal silahların üretimi, yayılması ve kullanılmasına karşı güçlü bir caydırıcı etki oluşturmaktır’’ ifadelerini kullanmış ve sözlerini; ‘‘Suriye rejimi yasaklanmış kimyasal silahları kullanmayı durdurana kadar bu tepkimizi sürdürmeye hazırız’’ şeklinde tamamlamıştır.

Bolton’un, kafasına göre hareket edememesinin en iyi açıklaması, Mattis’in ona üstün gelmesidir. Wall Street Journal (WSJ) dergisine bilgi veren savunma bakanlığı yetkililerine göre Mattis, Suriye’ye daha büyük bir saldırı yapılmasına, tam da Bolton’un desteklediği nedenle; Assad’ın dış patronları ile daha büyük bir çatışma riski içerdiğinden karşı çıkmıştır. WSJ dergisine göre Mattis, kimyasal silahların kitlesel olarak kullanılmasının, daha büyük bir tırmanma riski olmaksızın bir tepkiye neden olacağını gösteren bir gösteri saldırısından yana olmuştur.

Süper şahin John Bolton’a ilk yenilgisini tattıran Savunma Bakanı James Mattis ve Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Joseph Dunford.

 

Söylendiğine göre Mattis’in korkuları, ABD’nin en yüksek rütbeli subayı olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford tarafından da paylaşılmaktadır. Ve bu ikilinin, ‘‘Süper Şahin’’ Bolton karşısında bir zafer kazandıkları da açık ve net bir şekilde görülmektedir.

Özellikle bazı haberler (ve kendi tweetleri) onun daha saldırgan bir tepkiden yana olduğunu göstermesine rağmen, Trump’ın, Bolton karşısında neden generallerin tarafında yer aldığını söylemek zordur. Savunma bakanlığı çevrelerinden alınan en iyi bilgiye göre Bolton, göreve başladığının ilk haftasında, Trump yönetiminde iyi bir konuma sahip olan Mattis ile ölümüne bir tartışmaya girmek istememiş olabilir. Yani bu durum çok uzun sürmeyebilir ve Bolton’un etkisi zamanla artabilir.

Fakat olanlar yine de düşündürücüdür. Mattis, Trump’ın ulusal güvenlik kabinesinde en uzun süreli görev yapan üyedir. Bu noktaya gelene kadar Mattis, başkanın nasıl düşündüğünü ve onun içgüdülerine nasıl hitap etmesi gerektiğini çoktan öğrenmiştir. Sınırlı vuruş, gerilimi tırmandırma riskini de mümkün olabildiğince azaltırken, en iyi opsiyon gibi görünmektedir. Böyle meselelerde Mattis’in, Trump’ın daha temkinli içgüdülerine hitap ederek, Bolton’un hamlelerini sürekli olarak boşa çıkarması da mümkündür.

Cato Enstitüsünden dış politika uzmanı Christopher Preble, Trump’ın görünüşe çok prim verdiğini bu yüzden kırmızı çizgiler dayattığını düşünmektedir. Preble’ye göre; Trump’ın dış siyasetinde, kuvvet kullanma olarak tanımladığı sert görünme ve kendisinden öncekilerin hatalarını tekrarlamama arasında değişen, birbiriyle rekabet halinde dürtüler olduğu açıktır.

ABD ve müttefiki Fransa ve İngiltere tarafından vurulan araştırma merkezinin saldırı öncesi ve sonrasındaki görüntüleri. Soldaki fotoğraf 2017 yılında çekilmiştir. Foto: DigitalGlobe

Trump’ın birbiriyle rekabet halindeki bu dürtüleri, onun en üst düzey iki danışmanı olan saldırgan John Bolton ve tedbirli Jim Mattis tarafından temsil edilmektedir. Ve ilk büyük savaşı Mattis, bazılarının ümit ettikleri veya bazılarının korktukları gibi Bolton’un çok da etkili olmadığını göstererek, ezici bir üstünlükle kazanmıştır.

Nede olsa Rusya, Suriye’ye modern hava savunma sistemlerini yerleştirmiş durumdadır ve Kral Deli Donald’ın Twitter merakı da Suriye ordusunun yanı sıra Rus ve İranlı müttefiklerine, saldırı öncesinde gereken hazırlanma süresini sağlamıştır. Saldırının Twitter mesajı ile duyurulması, sanki herkese yapılan açık ve net bir ‘‘Gerekli Tedbirleri Alın’’ uyarısıdır.

‘‘Hazır ol Rusya çünkü füzeler geliyor, güzel ve yeniler ve de akıllı! Kendi halkını gazla öldüren ve bundan zevk alan bir hayvanla ortak olmamalısın’’ mesajı, ya Trump ve yönetiminin çok aptal olduklarının ya da herkese gerekli tedbirleri almaları için zaman kazandırmak istediklerinin bir göstergesidir.

Rusya’nın ‘‘Akıllı füzelerin meşru hükümetlere değil, teröristlere doğru uçması gerekir’’ uyarısını/yol göstermesini de göz önüne alan Trump yönetimi, herkesi memnun eden bir çözümle sadece üç hedefi vurarak işin içinden sıyrılmayı başarmıştır.

‘‘Ankara Osmanlının sonunu unutuyor’’ sözleriyle ünlü Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova

 

Savunma Bakanlığı yetkililerine göre; Şam yakınlarında vurulan hedeflerden bir tanesi, kimyasal ve biyolojik silah geliştirme ve üretim merkezidir. Pentagon’un yaptığı açıklamaya göre; saldırı öncesinde üç adet bina olan yerde artık moloz yığınlarından başka bir şey bulunmamaktadır.

General McKenzie de yaptığı açıklamada, Barzah’daki araştırma ve geliştirme merkezinin vurulması ile Suriye’nin kimyasal silah programının merkezinin vurulduğuna inandıklarını açıklamıştır. Mckenzie’ye göre, rejimin kimyasal savaş altyapısının temel bileşenleri imha edilmiştir. Fakat general, Suriye hükümetinin kendi halkına kimyasal silahlarla saldırabilecek bazı imkân ve kabiliyetleri hâlâ elinde tuttuğuna inanmaktadır.

Ve habercilere Cumartesi sabahı saldırı hakkında brifing veren savunma bakanlığı yetkilileri, vurulan tesislerin vurulma anında aktif olarak kullanımda olup olmadıkları yönünde ayrıntılı bilgiler vermekten kaçınmışlardır.

Birleşik Devletler ve müttefiklerinin, Cuma günü yapılan saldırıları sürdürerek, askeri operasyonlara devam edip etmeyeceği yönündeki soruyu Mattis, her şeyin Assad’a bağlı olduğu şeklinde yanıtlamıştır. Mattis, Assad’ın gelecekte yine kimyasal silah kullanması durumunda, kimyasal silahların yasaklanması antlaşmasına imza koyan devletlerin Assad’a karşı çıkma hakkı olduğunu ifade etmiştir.

***

Saldırıdan En Zararlı Kim Çıktı?

Aşağıda, The California Courier adlı haftalık Ermeni gazetesinden, Ermeni asıllı Amerikalı yayıncı Harut Sassounian tarafından kaleme alınan yazının birebir çevirisini okuyabilirsiniz. Bu yazının orijinal metnini Asbarez web sitesinde bulabilirsiniz.

Harut Sassounian, Türkiye ve Türklere dair her şeye karşı derin düşmanlığı ile tanınan bir yazardır. Sassounian, ‘‘Ermeni soykırımının devletlerce tanınması bir propaganda anlamı taşıyor, bu perspektiften yararlanılabilir’’ diyebilecek kadar kafasını Ermeni soykırımı ile bozmuş bir fanatiktir.

Birçok yorumcu, Birleşik Devletler, İngiltere ve Fransa tarafından Suriye’deki hedeflere yapılan füze saldırısının nedenleri ve sonuçları üzerine yoğunlaşırken, içlerinden çok azı bu saldırı sonrasında en büyük kaybedenin Türkiye olduğunu anlayabilmiştir.

 

Başkan Donald Trump’ı Suriye’de kalmaya ikna ettiği ileri sürülen Pentagon ve Fransa
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron.

 

Başkan Trump iki hafta önce Birleşik Devletlerin ‘‘çok yakında’’ Kuzey Suriye’den askerlerini çekeceğini açıkladığında, Türk hükümeti bu açıklamaya çok sevinmiştir. Türkiye’nin Afrin’i işgali, Kürt savaşçıları bölgeden atmak maksadıyla Menbiç’e ve bütün Kuzey Suriye’ye yayılacak şekilde planlanmıştır. Türk birliklerinin önünde duran tek engel, Menbiç bölgesinde 2,000 kadar askeri bulunan Birleşik Devletler ordusudur. Amerikan birliklerine saldırılacağı yönünde, sürekli yinelenen Türk tehditleri, yerel Kürt nüfusunu savunmada kararlı bir tutum sergileyen ABD’li komutanları korkutmamıştır.

İki hafta içinde başkan Trump, ABD birliklerini Suriye’den derhal çekme yönündeki tutumunu 180 derece değiştirmiştir. Washington ve Paris’ten gelen son haberler, Pentagon ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, ABD askerlerinin, Suriye krizi çözülene veya diğer Batılı ve Arap ülkelerinin Amerikan birliklerinin yerini alana kadar Suriye’de kalması için Başkan Trump’ı ‘‘ikna ettiği’’ yönündedir. Türk liderler de Erdoğan’a verdiği, ABD kuvvetlerinin kısa süre içinde Kuzey Suriye’den çekileceği yönündeki sözünü artık yerine getiremeyeceğinden, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un kovulmasından büyük bir hayal kırıklığına uğramış durumdadırlar.

 

Birleşik Devletler protokol kurallarını ihlal ederek Erdoğan ile 3,5 saatten fazla, yanında ABD dışişlerinden bir görevli ve tercüman olmadan konuşan Türkçe bilmeyen Rex Tillerson ve İngilizce bilmeyen Recep Tayyip Erdoğan.

 

Amerikan birliklerinin Suriye’de kalmasıyla, Türklerin Kuzey Suriye’deki Kürt savaşçılara saldırı imkân ve kabiliyeti sınırlanmış durumdadır. Çılgın tuhaf davranışlarına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşik Devletler ordusunu hedef alacak veya kendi ifadesiyle Amerikalılara bir ‘‘Osmanlı tokadı’’ atacak değildir. Bu nedenle, Suriye hükümeti tarafından Şam yakınlarındaki Douma’da, sivillere karşı yapıldığı ileri sürülen, doğrulanmamış kimyasal saldırı suçlamaları, çok büyük bir olasılıkla, Amerikan birliklerinin Kuzey Suriye’yi terk etmesini önlemek isteyenler tarafından planlanmış ve organize edilmiştir.

Yeri gelmişken, Suriye’ye yapılan füze saldırısı Türkiye’de birbiri ile çelişen tepkilere neden olmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD birliklerinin Suriye’de kalmasından mutsuzluk duyarken, Türkiye Suriye rejimini yıkmak ve Devlet Başkanı Bashar al-Assad’ı iktidardan uzaklaştırmak istediğinden, Birleşik Devletler, Büyük Britanya ve Fransa tarafından yapılan saldırılar onu çok mutlu etmiştir. Bununla birlikte, Başkan Trump’ın da ‘‘Görev Tamamlandı’’ şeklinde bir tweet attığına bakılırsa, yapılan füze saldırısının böyle bir hedefi yoktur. Erdoğan hariç herkes, Devlet Başkanı Assad’ın Suriye iç savaşında büyük bir avantaj sağladığı ve iktidardan uzaklaşmasının Suriye ve bölgede durumu daha da kötüleştireceği konusunda aynı düşüncededir.

Türkiye’nin Suriye’ye düzenlenen füze saldırısını övmesinin diğer olumsuz sonuçlarından bir tanesi de Türkiye ile Devlet Başkanı Assad’ın sadık müttefiki olan ve saldırıyı sert bir dille eleştiren Rusya ve İran arasındaki ilişkilerin bozulmasıdır. Buna ilave olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan iç politik muhalefeti ve Batılı güçlerin dost Müslüman bir ülkeye saldırısından üzüntü duyan Türk kamuoyunun büyük bir bölümünü de kendisinden soğutmuştur.

 

Miraç Kandili gecesinde Müslüman Suriye’yi vuran Amerikan füzeleri

 

Türkiye bunun yanı sıra, başkan Trump’ın füze saldırısının hemen öncesinde yaptığı bir açıklamada Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Mısır’dan ‘‘dostlarımız’’ diye bahsederken, Rusya ve İran’a olan yakınlaşması nedeniyle, NATO müttefiki Türkiye’yi ağzına almamasıdır.

Başkan Trump konuşmasında ilginç bir şekilde Rusya ve İran’ı ‘‘ne tür bir ulus masum erkekler, kadınlar ve çocukları kitlesel olarak öldüren bir katille birlikte anılmak ister? Dünya ulusları dostları ile değerlendirilir. Uzun vadede hiçbir ulus, haydut devletler, vahşi despotlar ve cani diktatörleri destekleyerek bir yere varamaz’’ sözleriyle eleştirmiştir. Ermeni Soykırımının yıldönümü olan 24 Nisan tarihinin arifesinde Başkan Trump’ın, Birleşik Devletlerin, 1,5 milyon Ermeninin öldürüldüğünü ve kendisinden önceki suçlu Osmanlı rejiminin Ermeni Soykırımı yaptığını inkâr eden Türkiye’nin bir müttefiki olduğu gerçeğini görmezden gelerek, cani bir ulusla iş birliği yapıyor diye diğer ülkelere saldırması bir talihsizliktir.  Bu bize İsa’nın söylediklerini hatırlatıyor: ‘‘Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.’’

Geçtiğimiz yıl başkan Trump Suriye’ye Tomahawk füzeleriyle saldırdığında yazdığım gibi, o Suriye’yi sadece Amerikan kamuoyunun dikkatini aldatmaları, hukuka aykırı işler ve Rusya ile olan örtülü ilişkileri hakkındaki soruşturmalardan başka yönlere çekmek maksadıyla vurmuştur.

Son olarak Başkan Trump, Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, yasama organlarının onayını almadan bağımsız bir ülkeye savaş açarak, ülkelerinin anayasalarını ihlal etmişlerdir.

***

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.