savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3343
EURO
35,1710
ALTIN
2.245,19
BIST
8.718,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
13°C
Ankara
13°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Az Bulutlu
8°C
Perşembe Az Bulutlu
6°C
Cuma Az Bulutlu
9°C
Cumartesi Az Bulutlu
10°C

II. Milli Eğitim Kongresi ‘‘Eğitimden Üretime Sektörle İşbirliğine’’

II. Milli Eğitim Kongresi ‘‘Eğitimden Üretime Sektörle İşbirliğine’’

II. Milli Eğitim Kongresi

‘‘Eğitimden Üretime Sektörle İşbirliğine’’

Yazan: Ercan Caner

 ‘‘Öğretmenler! Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister! Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir… Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır.’’
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Milli Eğitim Bakanlığı, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen ve 24-25 Ekim 2016 tarihlerinde, iki gün sürecek olan II. Milli Eğitim Kongresi Antalya’da başladı. Kongreye katılan Milli Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yımaz konuşmasında; ‘‘Meslek eğitiminin memleket meselesi’’ olduğunu vurgulayarak eğitim dünyası, sektör temsilcileri ve sendikaların katılımı ile ‘‘Ortak Aklın’’ bulunması ve bu meselenin çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Konuşmasında çeşitli rakamlar veren Sayın Yılmaz, vasıfsız işgücünün çokluğu ve iş dünyasının talep ettiği nitelikli  işgücünün yetiştirilmesinde sorunlar yaşandığını ve bu durumu düzeltmek için ellerinden geleni yapacakları açıklamasında bulundu. Orta öğretimdeki payı % 44 olan teknik eğitim oranını % 60’a çıkarmak için çalıştıklarını anlatan Milli Eğitim Bakanı Yılmaz, 2002-2003 döneminde 800.000 olan öğrenci sayısını 2016 yılında; 1.750.000’e, öğretmen sayısını 60.000’den 120.000’e, okul sayısını ise 1993’ten 3.266’ya çıkardıklarını ve bu rakamları artırmak için çalışmaya devam edeceklerini söyledi.

TOBB Başkan Yardımcısı Memiş Kütükcü, gelişmişlik ve sağlam bir ekonominin eğitimden geçtiğini vurgulayarak başladığı konuşmasına mesleki eğitimin önemini ve bunun için Milli Eğitim Bakanlığı, işverenler, TOBB ve üniversitelerin işbirliği ve uyum içerisinde çalışmalarının önemine dikkat çekti.

Sanayi 4.0’a Türkiye’nin hazır olmadığını söyleyen Kütükcü, ülkemizin olumsuz etkilenecek ülkelerin başında yer aldığını ve Sanayi 4.0’ın, ülkemizde özellikle genç işssiz oranını artıracağını belirtti. İnşaat sektöründe de atılım yapma ve yenileşmenin önemini vugulayan TOBB Başkan Yardımcısı Kütükcü, yapılan üç köprünün de hamallığını ve teknoloji  gerektirmeyen işlerini bizim yaptığımızı ifade ederek, temel bilimlere önem verilmesi ve teknoloji kullanan, montaj yapan ülke kimliğimizden kurtulmanın önemine dikkat çekti. Kütükcü sözlerini; ‘‘Eğitimi vasat olanın yaşamı da vasat olur’’, ‘‘iyi okul sayısı artırılmalı, eğitimde fırsat eşitliği yaratılmalı,  yabancı dil ve temel bilimlere önem verilmeli’’ sözleriyle tamamladı.

TÜRKİŞ Genel Başkanı Ergün Atalay konuşmasına; ‘‘Eğitimde ve diyanette mükemmel işler yapılırsa asker de, polis de,  herkes güzel işler yapar’’ sözleriyle başlayarak ülkede ara elemana ihtiyaç olduğunu, 1948 yılında açılan ve 1975 yılında kapanan çıraklık okullarına olan ihtiyacın devam ettiğini vurguladı.

MEMUR-SEN Başkanı Ali Yalçın, ‘‘Güçlü  Türkiye’’ için itici gücün meslek liseleri olduğunu belirrti. 28 Şubat’ı badire olarak niteleyen Yalçın, katsayı adaletsizliği ve 28 Şubat’ın imam hatip hazımsızlığı nedeniyle meslek lislerine gitme oranının 2000 yılı başlarında % 35’e kadar gerilediğini  açıkladı. Katsayı adaletsizliğini kaldıran eski YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ı övdüğü konuşmasında Yalçın, bir meslek lisesi mezunu olarak kendisini orijinal makinacı çakma sınıf öğretmeni olarak tanımladı. Mesleki ve Teknik Okullarının ARA ELEMAN değil ARANAN ELEMAN yetiştirmesi gerektiğini vurguladı. Montajcı ve distrübütor konumunda bir ülke olduğumuzu anlatan Yalçın bu durumdan kurtulmak için meslek liseleri ve teknik okullara önem verilmesi gerektiğine dikkat çekti.

Kendisini ‘‘BAKKAL BENDEVİ’’ olarak niteleyen ve bundan gurur duyduğunu ifade eden TESK Başkanı Bendevi Palandöken; eğitim camiasına seslenirken ‘‘ELİ ÖPÜLECEK İNSANLARSINIZ’’ diyerek başladığı konuşmasını 1960, 1980 darbelerini, 28 Şubat’, 15 Temmuz’u görmüş Türkiye’de milletin demokrasiye sahip çıktığını ve inandıkları insanın arkasında dik durduğunu ifade etti. Üretmenin önemini vurgulayan Bakkal Bendevi, Türkiye’nin nitelikli, vatanını seven ve örf ile adetlerini yaşatan insanlara ihtiyacı olduğunu önemle vurguladı.

HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan da 15 Temmuz ve Terör Şehitlerini anarak başladığı konuşmasını Türkiye’nin ikinci kurtuluş savaşını yaptığına dikkat çekerek sürdürdü. Milli Eğitim Bakanlığı, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen kongrede işçilerin de temsil edilmesinin önemli olduğunu belirten Arslan 28  Şubat’ın, imam hatip okullarını cezalandırma adına, meslek liselerine büyük zararlar verdiğini vurguladı.

Eğitim ve öğretim adına bu kadar konuşma dinledikten sonra Köy Enstitüleri’ni anmamak olmaz. Köyden alıp köye gönderme temel ilkesine dayanan, bilgiyi yurttaşa, maddi hayatta başarı elde ettiren cihaz haline getirme ilkesiyle; tüketici ve ezberci eğitim anlayışına son verilip, üretici iş eğitimine geçilmeli tezi savunularak 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri kurulmuştur.

Cumhuriyet’in atılımları ile beraber eğitim alanında da atılım yapılmak istenmesi, 1930‘lu yılların başında yapılan gözlemlerde köylere eğitimin gitmediğinin anlaşılması ve Mustafa Kemal Atatürk’ün dönemin Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’a ısrarları sonucunda ilk olarak bir deneme yolu olacak eğitmen kursları ile Köy Enstitülerinin temelleri atılmıştır.

koy-enstitusu

Hatta M. Kemal Atatürk 1 Kasım 1937’de, TBMM’ni açılış konuşmasında eğitim alanında yapılacakları belirler: “Okuma yazma bilmeyen tek bir yurttaş bırakmamak, ülkenin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek, yurt sorunlarının dayandığı temel düşünceleri anlayacak, anlatacak, kuşaktan kuşağa yaşatacak birey ve kurumlar yaratmak”. Amacı, ulusun egemenliğine dayanan, her tür sömürünün yok edildiği, işin emeğin en üstün değer sayıldığı, kazanımların halkça paylaşıldığı, çağdaş, uygar, her vatandaşın mutlu olduğu, tam bağımsız, laik, bilimin öncülüğünde sürekli gelişmeye açık bir sosyal devlet, bir Cumhuriyet kurmak olan Atatürk’ün, bu devletin temellerinin sağlamlığı için ulusun tümünü eğitip biçimlendirmeyi yaşamsal saydığı, devrim atılımlarını gerçekleştirecek yeni kuşakların bu amaçlara göre yetiştirilmelerini istediği, devletin güvencesini bunda gördüğü, bunu sağlamak için de amaca uygun bir eğitim sisteminin yaratılmasına büyük önem verdiği anlaşılıyor.

Alışılmışın dışında bilinçli bir eğitimci olan ve köylülüğün sorunlarını bilen İlköğretim Genel Müdür Vekili İsmail Hakkı Tonguç’un genel eğitim içine teknolojik eğitim eklenmesine dair tezi ile Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in de destekleri ile 1940’ta köy enstitüleri gerçekleşmiştir. Tonguç’un 1946 yılında ilköğretim kavramında da yazdığı klasik yöntemle yetişen öğretmenlerin, köye gitmediği, gidenlerin yararlı olmadığı biliniyordu. ‘‘Öğretmen adayları köyden alınıp, köyde eğitimin gereklerine uygun donanımda yetiştirilerek, kendi köylerine ya da yakın köylere gönderilmelidir’’ görüşü doğrultusunda öğretmen okullarından çıkanların yüzde 90’nun köyde görev alması planlanmıştır.

1937 yılında köyden alıp köye gönderme ilkesi gereğince ilk olarak askerliğini çavuş olarak yapmış köylülerden seçilenlere, sekiz aylık bir eğitim sonucunda üç yıllık eğitmenli okul uygulaması başlatıldı. Eskişehir’deki Çifteler kasabasında 40 erkek öğrenci ile başlayan eğitimle, hızla büyüyecek bir eğitim ordusun temelleri atılıyordu. 1940 yılında Ankara’dan marşlar eşliğinde yürüyerek geldikleri kurak, ıssız, çorak arazide kendi alın terleri ile ilk eğitim yuvalarını kuran, daha sonra ülkenin çeşitli bölgelerinde gene kendi emekleri ile onlarca okul kuran öğrenciler, ilerleyen yıllarda bu ortamlarda tarımdan tekniğe, tiyatrodan keman derslerine, hasta tedavisinden köylüye klasik müziği sevdirme gibi birçok konuda, modern hayatın eğitim neferleri olmuşlardır.

koy-enstitusu-cagdas-egitim

Beş yıl içinde; eğitim reformu, en kötü şartlar içinde kurdukları binlerce yapı, çorak ovalarda tutturdukları binlerce ağaç, gelmez dedikleri yere getirdikleri su, gidilmez dedikleri yerlere gönderdikleri eğitmenler hem de zanaatları ile birlikte, ülkeyi kalkındırmayı ve demokratikleştirmeyi etkileyecek ülke tarihinde sonuç almış en güçlü ikinci örgütlü yapıyı oluşturan enstitüler, köy çocuklarını Atatürk devrimlerinin ve Kemalizmin toplumsal yapısını kurmakla görevlendirmişlerdi.

Köy enstitüleri; insanın bağnazlıktan kurtarıldığında nasıl yaratıcı ve üretici yurttaşlar olabileceğinin kanıtıydı. Yetişen yerel aydınlar sayesinde; köylü kulluktan yurttaşlığa tam anlamıyla erişecek, sömürü düzeni karşısında eğitmenden öğrendiği teknik, zanaat gibi artılarla çaresiz kalmayacaktı. ‘‘Köy enstitülerinin en büyük özelliklerinden birisi de; öğretim ile eğitimin ayrılmazlık ilkesi idi. Okul insanı bir bütün olarak ele alacak, ahlakını bilgisinden, kafasını gönlünden ayrı düşünmeyecek, ders öğütün, öğüt dersin içine girecek daha doğrusu biri ötekinin ta kendisi olacaktı’’

Buradan çıkarak şu sonuca varabiliriz: köy enstitüleri öğretmenin eğitmen olmasını, bir çeşit devrim ve aydınlanma misyonerliği, cumhuriyet imamlığı yapmasını istiyordu. Nitekim köyüne giden eğitmen, okulda kendisine öğretilenleri yerine getiriyordu. Suyu olmayan köye su getirme yollarını buluyor, okulun olmadığı yerlerde okulu yapıyor yaptırıyor, köylüye modern tarımı ve aletlerin kullanımını, ilkyardım ve temel sağlık kurallarını öğretiyor, arıcılık, meyvecilik, sebzecilik, terzilik, duvar ustalığı, çevrecilik gibi yaşamda yenilikleri ayrıca köylüyü sosyal anlamda geliştirecek sanat (çinicilik, boyama gibi), müzik ve edebiyat alanlarında uğraş veriyordu.

koy-enstituleri-okul-yapimi

Okulda öğrenciler; mandolin, keman, bağlama enstrümanlarından mutlak birini öğreniyor, 25 dünya klasiğini mutlaka okuyordu. Cumartesi günleri bütün öğretmen ve öğrencilerin katılımıyla bir eleştiri toplantısı gerçekleşiyor böylece öğrencilere adalet, eşitlik inancı gibi konularda Kemalizmin temel aldığı eleştirel yaklaşım ve sorgulama olgusu öğretiliyordu. Köy enstitülerinin kurulumundan, dolayısıyla köylünün sorgulama bilincinin gelişmesinden rahatsız olan muhalif toprak ağaları ve bazı kesimler, enstitüyü karalama kampanyasına ilk olarak milliyetçilik ilkesi üzerinden başladılar. Enstitüde söylenen bir türküye ve öğretmenlerin öğrencilere tavsiye ettiği kitaplara dayanarak enstitünün yeterince milliyetçi olmadığı yönünde karalama kampanyaları başlatıldı.

Özellikle 1943 senesinde tanınmış bir Alman yazarın Köy enstitülerinde Çehov, Shekespeare gibi dünyaca tanınmış tiyatro yazarlarının eserlerinin köylü öğrencilerce sahnelendiğini duyması ve Türkiye’ye bunu görmek üzere gelmesi ve kendisine solcu-komünist lakabı dikte edilen yazar Sabahattin Ali’nin eşlik etmesi ile kampanya daha da kızıştı. Sabahattin Ali’nin enstitüde bir gece kalması ve öğrencilerle sohbet etmesi üzerine; bazı komünist karşıtları polise ihbarda bulunarak Köy Enstitülerini yeniden gündeme taşımıştır.

Komünist yuvaları gibi söylemlerle iyice alevlenen tartışmalar, muhalif toprak ağalarından olan Emin Sazak’ın kötüleme amacıyla ‘‘Her Köy Enstitülü kendini bir Atatürk sayıyor’’ demesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Oysa amaç da bu doğrultuda devrimci, sömürüye hayır diyen, vatansever, insan sever, bilim sever ahlaklı Atatürk Çocukları yaratmaktı. Köylünün kabuğunu kırma, kendi topluluğu içinde çalışma, söz ve karar mekanizmaları oluşturabilecek insan’ı üretmeyi sağlayan köy enstitüleri ülkeyi yöneten blok tarafından kuşkulu görülüyordu.

Enstitünün en büyük destekçisi Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de oluşan tepkiler karşısında enstitüye olan desteğini geri çekmişti. Ve enstitüler, 4 Şubat 1954’te öğretmen okulları ile birleştirilerek tümü ilk öğretmen okulu adını almış ve kapatılmıştır. İnönü 1946’da yaptığı bir konuşmada; ‘‘bütün siyasi ve askeri hayatımdaki vazifelerin hiçbirini önemsemeden diyebilirim ki öldüğüm zaman Türk milletine iki eser bırakmış olacağım. Bunlardan biri Köy Enstitüleri, diğeri de çoklu partilerdir’’ demiştir.

komunist-ismet-inonu-koy-enstitusu

Köy Enstitüleri, Köy Birlikleri, zirai kombinalar, kooperatifler ve toprak reformu bütünselliği ile düşünüldüğünde, engellenmek yerine eğer uygulama ortamı sağlansaydı, Türk köylüsünün kurtuluşu gerçekleşebilirdi. Köy enstitülerinin eğitim hamleleriyle devrimci köy liderleri yetiştirilecek, köylü kendi sorununu kendi çözebilecekti. Böylece Türkiye’nin sancısını çektiği birçok sorun en temelden, en sağlam yolla çözülecekti, ama gerici kesimin baskıları, sırf kendi çıkarlarını bozacak devinimlerin önünde durması ve toplumculuk bilinciyle harekete geçen her mekanizmayı kötüleme, sindirme galip gelmiş ve kapatılan Köy Enstitüleri, Türk Tarihinde kanayan bir yara olarak varlığını hep sürdürmüştür.

Ne diyelim, II. MEB Kongresi vatanımız ve milletimize hayırlı olsun. Mesleki ve teknik okullar da ara eleman değil, MEMUR-SEN Başkanı Sayın Ali Yalçın’ın ifade ettiği gibi ‘‘ARANAN ELAMAN’’ yetiştirsin. Ama kesin olan bir şey var: Köy Enstitüleri yarım kalan misyonlarını bitirmek üzere bir daha asla geri gelmeyeceklerdir.

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.