savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,4428
EURO
34,7579
ALTIN
2.439,71
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
24°C
Ankara
24°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
20°C
Salı Az Bulutlu
21°C

TÜRKİYE’DE GERÇEKLEŞTİRİLEN ASKERİ MÜDAHALELER VE SİYASETÇİLER İLE ENTELEKTÜELLERİN ROL VE SORUMLULUĞU

TÜRKİYE’DE GERÇEKLEŞTİRİLEN ASKERİ MÜDAHALELER VE SİYASETÇİLER İLE ENTELEKTÜELLERİN ROL VE SORUMLULUĞU

YAZI DİZİSİ – I

TÜRKİYE’DE GERÇEKLEŞTİRİLEN ASKERİ MÜDAHALELER VE SİYASETÇİLER İLE ENTELEKTÜELLERİN ROL VE SORUMLULUĞU

 

Yakup Battal, Sun Savunma Net, 05 Eylül 2023

Bu yazı dizisi, askeri müdahaleler öncesinde, sırasında ve sonrasında hayatını kaybetmiş, zulüm ve işkence görmüş, hapiste yatmış veya diğer mağduriyetlere uğramış kişilere ithaf olunur. Şeyh Bedrettin der ki;

“Her bilgi, kendi mertebesinde haktır.

Gerçekler halka daha işin başında söylenirse, ya yollarını saptırırlar, ya da gerçeği söyleyeni suçlarlar.

Halk ve hak, bir orta yolla, ayrı ayrı gözetilerek birbirine alıştırılabilir.

Ama herhalde halk, hak ve hakikate alıştırılmalıdır. “

Bu yaklaşım içinde bu yazının amacı, devlet yönetiminin, demokrasi dışı uygulamalara meydan verilmeksizin Anayasa’da öngörüldüğü şekilde temel hak ve özgürlüklere saygılı, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkesine göre Türk Milleti, Türkiye Halkı ve Türkiye Vatanına azami hizmet edecek şekilde şeffaf olarak yerine getirilmesidir.

Siyasetçilerden beklenti ise, yukarıda belirtilen devlet yönetimini gerçekleştirilecek şekilde dürüst, ilkeli, etik kurallara uygun, basiretli ve devlet adamlığı anlayışı içinde siyaset yapmalarıdır. Unutulmamalıdır ki milletvekilliği, tanımından anlaşılacağı üzere hukuken vekilliktir ve milletvekillerin yükümlülüğü Türkiye Halkına vekâlet etmektedir. Vekâlet Sözleşmesi ve vekilin görev ve sorumlulukları Türk Borçlar Kanununda düzenlenmiştir. Buna göre vekilin başlıca borçları, talimata uygun ifa (Md. 505), şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme (Md. 506) ile hesap vermedir (Md.508).

Avukatlık Kanununun 34. Maddesine göre “Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.

Milletvekilleri, mensubu oldukları siyasi partilerin siyasi bürokratı olmaktan ziyade milletin vekilleridir. Milletvekilleri de vatandaşa karşı en azından bir avukatın müvekkiline karşı olduğu kadar sorumlu ve borçlu olmalıdır. Bu kadar yüksek milletvekilliği maaşının dünyada başka örneği var mı? Bilmiyorum, böyle kıyak emeklilik maaşını hak etmeleri gerekir. Bu bağlamda Roma İmparatorluğu’nda senatörlerin maaş almaksızın, şan ve şeref (tabii biraz da nüfuz) için görev yaptıklarını hatırlatmak isterim.

Entelektüellerin de gerçek, akıl, bilim, insanlık, Halka, Millete ve Vatana karşı sorumluluk sahibi olması gerektiği düşünülmektedir. Az da olsa bazı entelektüellerin kişisel çıkarları ve zaafları nedeniyle bilinçli veya bilinçsiz olarak adeta ulusal veya uluslararası odakların propaganda elemanı gibi hareket ettiği acı bir gerçektir.

Şüphesiz ki birçok siyasetçi ve entelektüel, görev, rol ve sorumluluklarının bilincinde canla başla elinden geldiğince azami fayda ve katkı sağlamak için hareket etmektedir. Diğer taraftan bazı siyasetçi ve entelektüellerin, askeri müdahaleler konusunda bütün sorumluluğu sadece askere ve ABD’ye yıkarak, kendilerini akladıkları ve demagoji yaptıkları da bir vakıadır. Peki, Türkiye siyasetini ve toplumsal gelişimini askeri darbelerin kesintiye uğrattığı söylemi ne derece doğrudur?

Bir ülkenin rejimini yani devlet yönetim biçimini, esas olarak Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu ile Seçim kanunları belirler.

Anayasamızın Kanun Numarası 2709 ve Kabul Tarihi 19/10/1983’tür. Anayasalar insan hak ve ödevleri ile devlet yönetimi olmak üzere iki ana bölümden oluşur. 1982 Anayasası’nın devlet yönetimi ile ilgili bölümü 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan referandum ile değiştirilmiş, yapılan değişikler ile Türkiye, tarihinin en otokrat Anayasasına sahip olmuştur (1876 Anayasasının 1908 değişikleri önceki hali hariç).

Türkiye’nin Siyasi Partiler Kanununun numarası 2820, kabul tarihi ise 22/4/1983’tür. Bu kanun 1961 Anayasası sonrası yürütme lehine yapılan hukuki düzenlemelerin en üst seviyesidir ve Genel Başkan ve Genel Merkez sultasına dayanır.

Seçim Kanunlarına gelirsek Cumhurbaşkanı, Milletvekili ve Belediye Seçimlerine ilişkin ayrı ayrı kanunların yan ısıra bir de seçimlerin temel hükümlerine ve seçmen kütüklerine yönelik bir kanun vardır.  Bu Kanunun Numarası 298 ve Kabul Tarihi: 26/4/1961’dir.  Milletvekili Seçim Kanunu’nun Kanun Numarası: 2839 ve Kabul Tarihi: 10/6/1983’dür. Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkındaki Kanunu’nun Kanun Numarası: 2972 ve Kabul Tarihi ise 18/1/1984’dir.

Görüleceği üzere Türkiye’nin devlet yönetimini belirleyen ana hukuki mevzuatın tamamına yakını askeri müdahaleler sonrasında oluşturulmuştur ve işin kötüsü, siyasetçilerin 16 Nisan 2017 tarihinde oylanan ve halen devletin yönetim şeklini düzenleyen Anayasa Değişikliği, Türkiye Hukuk ve Siyaset Tarihinin kara lekesi olarak görülmektedir. Yani Türkiye’nin devlet yönetim biçimi, hâlâ büyük oranda 1960 ve 1980 askeri müdahalesi sonrasında hazırlanan hukuki mevzuat ile belirlenmiştir ve maalesef 2017 Anayasa değişikliği ile askeri müdahale sonrası hazırlanan Anayasalardan daha otoriter bir devlet yapısı oluşturulmuştur. Dolayısıyla siyasilerin askeri darbe hamaseti yapması gerçeklere uymayan içi boş söylemdir. Yürürlükteki mevzuat dikkate alındığında, siyasilerin aslında 12 Eylül 1980 Yasama ve Yürütme El Koyma Hareketine minnet duyması, darbeleri baş tacı yapması gerekir.

Diğer taraftan Türk siyasi hayatı incelendiğinde parti genel başkanlarının genellikle ölmedikçe, ağır hastalanmadıkça, ortaya bir skandal kaseti çıkmadıkça ve askeri müdahaleler olmadığı sürece görevi bırakmaları nadirdir. Gelişmiş ülkelerdeki siyasetçi ve parti genel parti başkanı sirkülâsyonu ile Türkiye’deki benzer koşullar kıyaslandığında, siyasetteki asıl sorunumuzun, Türkiye siyasetinin askeri müdahaleler ile kesintiye uğratılması mıdır? Yoksa mevcut siyasi parti genel başkanı vesayeti midir? Araştırılması gerekir. Bu kapsamda siyasi hayatın askeri müdahaleler ile kesintiye uğratılması kabul edilemez bir durumdur ama mevcut durum kabul edilebilir midir? Peki, ya mevcut siyasi vesayet kabul edilir mi? Böyle bir siyasi vesayet, askeri müdahale yoluyla siyasetçi değişiminin sorgulanmasına neden olur mu? Takdir sizindir.

Müteakip yazıda askeri müdahaleler, darbe, devletin yasama ve yürütme yetkisini el koyma, yasama ve yürütmeye müdahale olarak tasnif edilecek, hukuki ve siyasi durumlarına açıklık getirilecek, askeri müdahalelerde askerin ve ABD’nin rol ve sorumluluğu üzerinde durulacaktır.

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.