savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,8192
EURO
36,8506
ALTIN
2.973,91
BIST
10.252,85
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
14°C
Ankara
14°C
Parçalı Bulutlu
Salı Yağmurlu
11°C
Çarşamba Hafif Yağmurlu
8°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
5°C
Cuma Parçalı Bulutlu
4°C

Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu Hastalığı Ne Demek?

Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu Hastalığı Ne Demek?

Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu Hastalığı Ne Demek?

Yazan: Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 24 Ağustos 2017

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, NTV kanalında canlı yayında Erdoğan için; “kendisinde Kılıçdaroğlu hastalığı var” demiş.

Kılıçdaroğlu, Erdoğan karşısında 8 defa seçim kaybetmesine rağmen hâlâ öğrenememiş; ülke ne zaman seçim sathına girse, Erdoğan, Kılıçdaroğlu ile oynamaya başlar. Bu denklem nasıl oluştu çözmemiz lazım. Hikâye biraz uzun.

Gladyo (FETÖ) operasyonları ile şekillendirilen siyaset sahnesi

2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi yapılan Cumhuriyet mitingleri AKP iktidarına tepki duyan milyonları meydanlarda toplamaya başlamıştı. Kamuoyu yoklamaları AKP’de bir düşüş eğilimi gösteriyordu.

AKP Hükümeti, bir CIA projesi olarak iktidara gelmişti. CIA’nın bu proje partiden temelde 2 beklentisi vardı:

1) İslam Coğrafyasını istikrarsızlaştırma projesi olan BOP’un hayata geçmesi için Türkiye’nin ılımlı İslam devletine dönüştürülmesi ve böylece kendi içinde ve dışarıdaki Sünni yıkıcı akımlara destek vermesi,

2) Bölgede kurulmak istenilen kukla Kürt devletine, Kürt açılımı adı altında sessiz kalması ve hatta destek olmasının sağlanması.

2007 yılına gelindiğinde AKP’nin bu yöndeki politikalarına devlet içinden tepkiler gelmeye başlanmış, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasıyla muhalif kesim harekete geçirmiş ve AKP’ye kapatma davası açılmıştı.

Bu noktada AKP’yi iktidara taşıyan CIA devreye girdi ve kendisinden çok şey beklediği bu Hükümeti iktidarda tutmak adına elindeki gladyo (FETÖ) vasıtasıyla Ergenekon operasyonunun düğmesine bastı. Ergenekon operasyonunun amacı; yapılan algı operasyonuyla kamuoyunda oluşmaya başlayan ulusalcı tepkileri aşağılayarak yükselişini önlemek ve böylece AKP’den oy kaymasının önüne geçerek muhalefetin yükselişini durdurmaktı.

Bu operasyonun baskı altına almaya çalışacağı 3 ana aktör vardı: 1) TSK, 2) Kanaat önderi akademik çevreler, 3) Muhalif medya.

Ergenekon operasyonu, CIA’nın AKP’yi iktidara taşımadaki 1’inci amacını, yani Türkiye’yi ılımlı İslam devletine dönüştürerek istikrarsızlaştırma hedefini engelleyebileceğini düşündüğü odakları bertaraf etmek amacıyla yapılmıştı. Arkasından Balyoz geldi.

Bu sırada AKP Hükümeti, ABD ile yaptığı anlaşma gereği PKK açılımına devam etmiş, 2009 yılı Ekim ayına gelindiğinde bir grup PKK’lı davul-zurna eşliğinde bir miting otobüsünün üzerinde kahramanlar gibi Habur’dan Türkiye’ye girmişti. Bu görüntüler Türkiye’de şok etkisi yarattı. Deniz Baykal eşliğinde CHP’nin ulusalcı milletvekilleri ile MHP’nin milliyetçi milletvekillerinin koyduğu tepkiler kamuoyunu ciddi şekilde etkileyerek AKP’yi tekrar düşüş eğilimine soktu. Sıkışan AKP, açılımı durdurmak zorunda kalmıştı.

CIA’nın projesi ilerleyemiyordu. Devreye yine Gladyo’yu (FETÖ) soktu. Bu sefer siyasi partilere müdahale yapılacaktı. Çünkü AKP’yi iktidarda tutmanın yolu muhalefeti zayıflatmaktan geçiyordu. İşte bu noktada kahramanımız Kemal Kılıçdaroğlu siyaset sahnesinin en önemli figürü haline gelmeye başladı.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına nasıl geldiğini hatırlayalım!

CHP’de Kürt açılımına karşı çıkan Deniz Baykal ve ulusalcı milletvekilleri tasfiye edilecekti. Ama önce onların yerine gelecek ekip hazırlanmalıydı. CHP’yi zayıflatacağı düşünülen kişi olarak Kemal Kılıçdaroğlu tespit edilmişti.

Kılıçdaroğlu, 2008 yılında CHP grup başkan vekili iken elindeki belge dolu dosyalarla ana akım medya kanallarına çıkıp, çeşitli yolsuzlukları kamuoyunun gündemine getirerek, AKP Genel Başkan Yardımcıları Şaban Dişli ve Dengir Mir Mehmet Fırat’ı koltuklarından indirdi. Aynı dönemde açıkladığı Deniz Feneri belgeleri ile de Başbakan Erdoğan’ı köşeye sıkıştırdı.

O dosyaları Kılıçdaroğlu’na kim vermişti? Veya o dosyalar Deniz Baykal’a veya bir başka CHP’liye değil de niçin Kılıçdaroğlu’na verilmişti? Bu dosyaları yıldızını parlatmak amacıyla Kılıçdaroğlu’na FETÖ’nün servis ettiği çok açık. İşte Kılıçdaroğlu’nun FETÖ ile ilişkisi böylece başlamış oldu. Hatta FETÖ, servise koymadan önce Deniz Baykal’ın kasetini bile Kılıçdaroğlu’na ulaştırmıştı.

Hatırlayacaksınız. Erdoğan’ın, Baykal’ın kasetini seyrederken çekilmiş bir fotoğrafı var. Bu fotoğrafın kaset piyasaya sürülmeden önce mi yoksa sonra mı çekildiğini bilmiyoruz. Yani Erdoğan’ın operasyona yol verdiği konusunda kesin bir şey söylenemez ama, operasyon sonrası Baykal’ın gizli çekilen özel görüntüleri için “Ne özeli bunlar genel genel” diye televizyonlarda bağırması, operasyona verdiği desteğin açık bir işaretidir.

Bu yöndeki en önemli işaret ise Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nun Alevi kültürel alt kimliğini istismar etmeye çalışmasıdır. 2011 seçimlerinde Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun bu kimliği üzerinden propaganda yaparak, tam 7 meydanda halka Alevileri yuhalatmıştır. Bir başka deyişle üst aklın Kılıçdaroğlu’nun kültürel kimliğini kullanarak CHP’nin önünü kesme projesine Erdoğan dört elle sarılmıştır.

Benzer bir operasyon MHP’ye de yapıldı

Aynı dönemde MHP’nin 10 üst düzey yönetici yine Gladyo’nun kaset operasyonlarıyla tasfiye edildi. MHP’ye yapılan operasyonun önemli bir amacı da partiyi 2011 seçimlerinde baraj altında bırakarak AKP’nin mecliste 367’yi yakalamasını sağlayarak federal anayasanın önünü açmaktı. MHP baraj altı kalmadı ama parti hem gücünü kaybetti hem de etkili milletvekillerinin yokluğunda Bahçeli eliyle AKP’nin yedeğine bağlandı.

Sonuçta CIA’nın Gladyo eliyle yaptığı operasyonlar, Türkiye’de tabanı temsil etmeyen yapay bir muhalefet oluşturdu.

Yapay muhalefet AKP’ye manevra alanı tanıdı

Artık MHP, lideri tarafından dizginlenen etkisiz bir eleman haline gelmişti. CHP’nin durumu ise daha da vahimdi. ABD’nin kendisini destekleyerek iktidara taşıyacağını düşünen Kılıçdaroğlu, parti içindeki ulusalcıları temizleyerek AKP’ye büyük bir manevra alanı tanıdı. Böylece AKP, her yaptığı hatadan siyasi kayıp yaşamadan dönme fırsatı buldu.

Örneğin PKK açılımı hatası, çukur-hendek savaşlarıyla neredeyse ülkeyi iç savaşa götürüyordu, açılımı desteklemeye başlayan Kılıçdaroğlu sayesinde Erdoğan, bu hatadan dönüp Türk milliyetçiliğini ayaklar altına almışken birdenbire baş tacı yaparak puan topladı.


Bir benzer hatayı Kılıçdaroğlu, Cemaat konusunda tutum değişikliğine giderek tekrar etti. Kılıçdaroğlu’nun; “Kendimizi yeniliyoruz!”, “Cemaat kurmayı destekliyoruz”, “Laiklik tehlikede diyemem”, “Yargıda Cemaat egemenliği var diyemem” gibi sözleri CHP’nin kuruluş ideolojisinden uzaklaştığının göstergesiydi.

Bu değişim Kılıçdaroğlu’nu, Gladyo’nun 17-25 Aralık tapeleriyle AKP’yi devirme operasyonundan medet umma noktasına savurdu. Erdoğan, kendi eliyle devletin her noktasına yerleştirdiği FETÖ ile savaşa başladığında, Kılıçdaroğlu’nun bu savaşta FETÖ’nün silah olarak kullandığı sızdırmalardan siyasi rant sağlama çabası, Erdoğan’ın yaptığı hatadan siyasi kayıp yaşamadan dönmesine, üstelik bir de darbeyi önleyen, devleti kurtaran kahraman olarak çıkmasına zemin hazırladı.

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun “casusluk” iddiasıyla tutuklandığı MİT TIR’ları soruşturmasının, Kılıçdaroğlu’na uzanabileceğini ima etti.

Berberoğlu’nun liderine sormadan kendisine gelen bu kaseti Can Dündar’a servis ettiğini düşünmemek gerek. Belki de bu kaset önce Kılıçdaroğlu’na gelmiştir. Bilemeyiz. Ne olursa olsun sonuç itibariyle siyasi sorumluluk değişmez. Kılıçdaroğlu’nun seçim yenilgisinin hemen arkasından gelen bu olay sebebiyle başlattığı Adalet Yürüyüşü, belki de kendisini Berberoğlu’na affettirme hamlesidir.

Kılıçdaroğlu, FETÖ’nün oyununa gelerek bir kez daha Erdoğan’a koz vermiştir. Şimdi Erdoğan, bu yeni kozu da arşivine ekleyerek, Kılıçdaroğlu ile uğraşmaya devam edecektir. Erdağan’ın, Kılıçdaroğlu’nu yıpratma stratejisi üzerine bina ettiği CHP ile mücadele planı kendisi açısından başarılı sonuçlar vermekte, CHP bir türlü iktidar adayı olacak oy artışını yakalayamamaktadır. Bu denklemde Kılıçdaroğlu CHP’nin en zayıf halkası haline gelmiştir. Bu sebepten kimse Kılıçdaroğlu’nun tutuklanacağını falan düşünmesin, savcılar böyle bir hamlede bulunacak olursa onu kurtarmak için en çok uğraşan kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan olacaktır.

Kılıçdaroğlu’nun koyduğu “Erdoğan’da Kılıçdaroğlu hastalığı var” teşhisi, aslında handikapları olan bir lider üzerinden koskoca bir siyasi partiyi dizginleme stratejisinin adıdır. CHP’nin başında Kılıçdaroğlu gibi zayıf ve yaralı bir figür olmadan Erdoğan seçim kazanamaz. Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu ile uğraşmaya başlaması, yaklaşan baskın seçimin en önemli habercisidir.

Kılıçdaroğlu’nun yanlış politikalarla devletin kurucu partisini sürüklediği noktayı anlatmaya bir sonraki yazımıza devam edeceğiz.

Osman Başıbüyük

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.