savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
42,4904
EURO
49,5343
ALTIN
5.741,39
BIST
10.918,51
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
12°C
Ankara
12°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
13°C
Cumartesi Çok Bulutlu
13°C
Pazar Hafif Yağmurlu
11°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
9°C

Varoluşçuluk Felsefesine Saptamacı ve Özetleyici Bir Bakış

Varoluşçuluk Felsefesine Saptamacı ve Özetleyici Bir Bakış

Varoluşçuluk Felsefesine Saptamacı ve

Özetleyici Bir Bakış

Varoluşçuluk, insanın önce var olup sonra kendi özünü yarattığını (existence precedes essence)  savunan bir felsefi görüştür. Bu görüşe göre irademiz dışında hiçlikten gelip, hiçliğe gideriz ve genellikle gidişimiz de kendi isteğimizle değildir. Kendi isteğimizle intihar edip yaşamı reddetsek bile gittiğimiz yer hiçlik ya da bilinmez bir yerdir. Değişik bir yere gitme seçeneğimiz var mı bilen yok. Gidip de gelen yok; gelip de bizi haberdar eden yok. Sonuçta ne öncemizi ne de sonramızı bilmemize, belirlememize ve seçmemize olanak yoktur varoluşçu felsefeye göre. Bu felsefeye varoluşçuluk denmesinin temelinde, her ne yapacaksak varken yapacağız, bize ne olacaksa biz varken olacak. Bu sebeple geldiğimiz ve gideceğimiz bilinemez hiçliğe kafa yormak abesle iştigal düşüncesi baskındır. Bu kabulleniş de varoluşçuların bütün dikkatini varoluşa, yaşama ve yaşamın nasıl olması gerektiğine odaklandırır.

Burada parantez açıp özellikle benlik ve kimlik oluşumu konularında aslen materyalist  varoluşçu felsefecilerin bakış açısına benzer görüşleri olan ancak idealist düşünceye sahip olan Kierkegaard ve Heidegger gibi felsefecileri Varoluşçu Felsefenin savunucusu ve hatta kurucusu gibi görmenin yanlışlığına da  dikkat çekmekte fayda vardır. İdealist düşünceyi savunan bu felsefeciler yaşama anlam katarken tanrıyla, sınavla ve öldükten sonra cennet ve cehennem gibi farazi yaşam alanlarını varsayarak katarlar. Varoluşçulukta ise, insanın doğuştan ya da önceden belirlenmiş bir anlam veya amaçla dünyaya gelmediği öne sürülür ve öldükten sonra yaşam yoktur.  Bu sebeple tanrıtanımaz bir felsefedir ve insan, seçimleri ve eylemleriyle kim olduğunu belirler. Külli irade güdümünde cüzi iradesi olan biyolojik bir varlık değildir.

Yani, hangi dönemde ve  hangi toplumun içine doğacağını seçemese de insan özgürdür ama aynı zamanda kendi yaşamından tamamen sorumludur. Sadece kendinden sorumlu değildir aslında. İyi ve kötü yönleriyle içine doğduğu toplumun şu veya bu şekilde yaşam sürmesinde de diğer herkesle birlikte sorumluluk ve pay sahibidir.

İşte bu özgürlük ve sorumluluk sebebiyle, birçok insan kaygı veya  endişe ile tarif edilebilecek bir korkuyla yaşar. Bu kaygı genellikle ‘nausea, dread, angst’ veya ‘existential anxiety’ yani varoluşsal endişe olarak adlandırılır. Varoluşsal  endişenin arkasında bireyin atacağı adımlarda veya yapacağı seçimlerde özgürlükten kaynaklı benmerkezci, yanlı veya bireyci davranması durumunda öncelikle kendisine ve toplumun bütününe verebileceği zararda sorumluluk almış olmak düşüncesi yatar.

Yani varoluşçulukta, bireyin özgürlüğü nedeniyle özgün ve “otantik- şahsına münhasır” bir yaşam sürmesi esastır. Fakat insan bundan kaçınır çünkü sorumluluk almak istemez. Tarikatlara, siyasal partilere, gruplara katılarak sorumluluktan kaçar ya da sorumluluğu yönetici sınıfına yükler ve bu yolla vicdanını rahatlatır.

Oysa, şahsına münhasır yaşam, kişinin kendi değerlerine göre yaşaması ve başkalarının beklentilerine göre hareket etmemesidir. İnsan, toplumun kalıplarına uyduğunda, kendi benliğinden uzaklaşır. Bu durum, “kendinden kaçış” olarak tanımlanır. Jean-Paul Sartre, varoluşçuluğun öncülerinden biridir ve “İnsan özgürlüğe mahkûmdur” diyerek bu görüşü özetler.

Sartre’a göre Tanrı yoktur ve bu yüzden insan tamamen özgür ve yalnızdır. Bu yalnızlık, insana kendi yaşamının anlamını yaratma zorunluluğu getirir. Albert Camus, hiçlikten gelip hiçliğe gidildiği için hayatın anlamsız ( meaningless / absurd) olduğunu ancak buna rağmen yaşamaya devam etmenin bir başkaldırı olduğunu söyler. Camus’ün “Sisifos Söyleni” bu düşünceyi yansıtmaktadır.

Varoluşçuluk, yalnızlık, yabancılaşma, ölüm ve anlamsızlık ( absurd) gibi temaları cesurca ele alırken kolay cevaplar sunmaz; bireyi sorgulamaya ve sorumluluk almaya iterek toplumsal rollerin, dini dogmaların ve geleneksel ahlakın sorgulanmasını teşvik eder. Varoluşçuluğa göre insan, ne olduğu kadar ne olmak istediğiyle tanımlanır.

Sonuç olarak varoluşçuluk, bireyin kendi yaşamını bilinçli, özgür ve sorumlu bir şekilde kurgulaması gerektiğini vurgular. Hiçlikten gelip hiçliğe gidiyorsak ve elimizde sadece bir yaşam varsa en önemli hedefimiz yaşamı mutlu sürdürmek olmalıdır. Yaşam koşullarımızı en mükemmel hale getirmeliyiz. Daima yarın dünya’nın sonu gelecekmiş gibi düşünerek kimseyi hırpalamadan, öldürmeden, kimsenin malına göz dikmeden, kimseyi üzmeden, kimseye zarar vermeden her hareketimizde vicdanımızın sesine göre hareket etmeliyiz. Örnek vermek gerekirse; oy verirken sadece kendi cebimizi değil, toplumun çıkarını ve geleceğin toplumu olacak olan çocukları da düşünmeliyiz.

Her ne kadar yazının başlarında karamsar bir bakış açısının ürünü gibi görünse de VAROLUŞÇULUK karamsar bir felsefe değildir. Aynı anda dünyanın her yerinde her insanın mutlu bir şekilde yaşaması için her bireyi; ben, benim ailem, benim şehrim, benim ülkem, benim milliyetim, benim dini topluluğum merkezli değil de SÜREKLİ ‘bu dünya herkesin, her canlının dünyasıdır’ merkezli düşünmeye ve hareket etmeye davet eder. Kapitalizm ve emperyalizm ise bu felsefenin kabul görmesine engel teşkil eder ve bireyi sürekli tektipleştirdiği ve körleştirdiği çeşitli kitleciklerle birlikte hareket etmeye ve bencilliğe iter.

Anahtar kavramlar: Varoluşçuluk, Hiçlik, Sorumluluk, Endişe, Absürd, Ateizm.

Yazan: Em. Öğretim Gör. Rıdvan CANER

Amerikan Kült. Ve Edb. Uzmanı

Yorumlar
  1. crazy cattle 3d dedi ki:

    The article provides a clear and engaging introduction to existentialism, making complex ideas accessible. I appreciate how it connects philosophical concepts to everyday concerns like responsibility and freedom. The summaries of key thinkers like Sartre and Camus were particularly helpful.