savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,2987
EURO
35,2109
ALTIN
2.243,53
BIST
8.746,26
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
14°C
Ankara
14°C
Parçalı Bulutlu
Salı Az Bulutlu
13°C
Çarşamba Hafif Yağmurlu
6°C
Perşembe Az Bulutlu
7°C
Cuma Az Bulutlu
7°C

Birileri Ukrayna-Rusya Savaşına Türkiye’yi de Bulaştırmak İstiyor

Birileri Ukrayna-Rusya Savaşına Türkiye’yi de Bulaştırmak İstiyor

Birileri Ukrayna-Rusya Savaşına Türkiye’yi de Bulaştırmak İstiyor

Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 03 Mart 2022 / Almatı

İllüstrasyon: New Text Area

Bugün Ukrayna’da kan gövdeyi götürüyor. Unutmayın dökülen kan burnunu sokanın da üstüne sıçrar. Uyanık olmazsak bu tuzağın içine bizi de çekerler.

Operasyon var

Birileri bu savaşta kullanılan Ukrayna’ya sattığımız TB2 Bayraktar Silahlı İnsansız Hava Araçlarını (SİHA) sürekli ön plana çıkarıyor:

Washington Post, “Türk yapımı SİHA’ların” Rus konvoylarını vuruş görüntülerini yayınlıyor.

ABD’li Senatör Marco Rubio, twitter hesabından “Türk yapımı SİHA’ların Rus ikmal hatlarına büyük zarar verdiğini” yazıyor. Bizim medya ise bu mesajı, “Türk SİHA’larının Rusya – Ukrayna savaşındaki başarısı Türkiye karşıtı ABD’li senatörü bile mest etti” başlığıyla haberleştiriyor.[1]

Ukrayna’da “BAYRAKTAR” adlı şarkı yapılıyor ve YouTube’a servis ediliyor.[2]

Yazılan bir makaleden 2. Dünya Savaşı esnasında Rusları içerden yıkmak için kurulan Promete Örgütü’nün bugün de aktif olduğunu öğreniyoruz. Anladığımıza göre örgüt içerisindeki Türkler Ukrayna’da Ruslara karşı savaşıyormuş; bu “Türk istihbaratının akıl almaz planıymış”![3]

Bu operasyonla eş zamanlı olarak muhalefet liderlerinden Meral Akşener kürsüye çıkıyor, Rusya’ya karşı çok sert sözler sarf ediyor. Ne mi diyor:

Bu şımarıklığa, bu hırsa daha fazla izin veremeyiz. Başta Kırım’daki kardeşlerimiz olmak üzere Putin’in zulmüne maruz kalan onca insanı kaderlerine terk edemeyiz. Putin haddini aşmıştır. Vakit boş laf değil, yaptırım vaktidir. Vakit çekimser kalma değil, zalimin karşısında dik durma vaktidir.’’

Muhalefet lideri hızını alamayıp şöyle devam ediyor:

“Rusya’nın bu durumu ortadayken Türkiye’nin güvende olduğunu kim iddia edebilir?

Putin’in kafasındaki Rusya’nın eksik parçalarının Kars, Erzurum ve Ardahan olmadığını kim rahatlıkla söyleyebilir?

Bugün bölgemizdeki tüm bağımsız devletler, bu soruyu kendi ülkeleri için soruyorlar ve herkes Putin’in idaresindeki Rusya nedeniyle güvenliğinin tehlikede olduğunun farkında.

Bunun farkında olmayan ve Rusya’nın bu hâlinden memnun olan tek bir bölge ülkesi var.

 O da maalesef Türkiye.”[4]

Ne yapalım hanımefendi biz de savaşa katılalım mı; ne dersiniz?

Eski numarayı hatırlayalım

Biz bu tezgâha defalarca düştük. Tekrar düşmemek için biraz tarih bilgisine ihtiyacımız var.

Çarlık Rusyası, 1791-1835 yılları arasında bugünkü Litvanya, Beyaz Rusya, Ukrayna, Moldova ve Polonya’nın bazı kısımlarını ele geçirmişti. Biz 1792’de Kırım’ı Ruslara terk ettik.

Ruslar, 1821 yılından itibaren Yahudilerin Rus topraklarına yerleşmesini yasaklamış, ülkedeki Yahudileri yeni fethettikleri “Pale” olarak adlandırılan ve 25 eyaletten oluşan bu bölgelere doğru sürmeye başlamıştı. Bu sebepten Odessa ve Sivastopal bölgesinde de ciddi bir Yahudi nüfusu oluşmuştu. Venedik ve İskenderiye gibi Akdeniz limanlarından gelen gemiler, İstanbul/Galata’ya uğradıktan sonra Karadeniz’e açılıp karşı kıyıdaki Sivastopol ve Odesa gibi limanlara ulaşıyordu. Bu limanlara yüklerini bırakan gemiler yeni yükler aldıktan sonra rotaya tersten devam ediyordu. Genelde bu ticaret Yahudilerin tekelindeydi, her limandaki tüccar ve bankerin birbirleriyle irtibatı vardı. Çok sıkı bir network oluşmuştu.

1835 yılında Çar I. Nikola, “Pogrom” adı verilen çeşitli anti-semitik düzenlemeleri yürürlüğe koydu. Ruslar artık Yahudileri dışlayıp Karadeniz ticaretini kendi ellerine almak istiyordu. O tarihlerden itibaren bölgede Ruslarla Yahudiler arasındaki çatışma sürekli devam etti.

Ruslar, 1833 Hünkâr İskelesi Antlaşması sayesinde Boğazlardan rahatça geçmeye başlamış ve Akdeniz’e inmişlerdi. Ticaret serbestîsi kazanmak Rusya’nın güçlenmesini sağladı. Güçlenen Rusya hem doğuya hem batıya doğru genişliyordu. Avrupalı ülkeler açısından Rus yayılmacılığını önlemek şarttı. Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın 8 yıllık süresi dolar dolmaz Avrupalı ülkelerin baskısıyla 1841’de Londra’da Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Bu anlaşma ile Boğazların barış zamanında savaş gemilerine kapalılığı uluslararası yükümlülük altına alındı. Böylece Rus savaş gemileri Karadeniz’e hapsedildi; Akdeniz ticareti yeniden Batı’nın tekeline geçti.

Ruslar boğazlarının sıkılmasına daha fazla dayanamazdı, savaşı göze almışlardı, 1850’lere geldiğimizde boğazların askeri gemilerinin geçişine açılması için tekrar Osmanlı’ya baskı yapmaya başladılar. Savaş adım adım yaklaşıyordu.

1848’de yeni sistem değişikliğinin startı verildi

Bu sırada dünyada çok önemli gelişmeler oluyordu. 1848’de Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından Komünist Manifesto’nun yayınlanmasıyla “Avrupa Baharı” başlamıştı. Fransa’dan Polonya’ya kadar bütün halklar devrim için ayaktaydı. Küçük bir bilgi verilim; Karl Marx, büyük hahamlar çıkartmış, çok köklü, dindar ve çok zengin bir Yahudi ailenin mensubuydu; Lionel de Rothschild ile de kuzendi. Lionel de Rothschild, ailenin İngiltere kolunun lideri ve en güçlü bankeriydi.

Sanayi devrimi ile çok ağır şartlarda çalışmaya başlayan, bir anlamda köleleştirilen işçi ve köylüler isyanın eşiğindeydi. Patlamaya hazır bu bomba komünist manifesto ile tetiklenerek hükümetlerin üzerine salındı. Amaç rejim değişikliğiydi. Mutlak monarşiler halkın gücüyle yıkılmalı, yerine parası olanın siyasette söz sahibi olduğu meşruti (parlamenter) monarşiye geçilmeliydi. Dönemin “büyük sıfırlama” operasyonu bu amaç için devreye koyuldu.

Günümüzde olduğu gibi o dönemde de bankerler Yahudi kökenliydi. Avrupa’da Yahudi kökenli zengin birkaç aile bankacılık ve finans sektörünü elinde tutarken, alt tabakadaki yüzbinlerce Yahudi yükselmekte olan anti-semitizmin de baskısıyla çok zor şartlarda çalışıyordu. İsyanın bütün ülkelerdeki liderleri hep Yahudilerdi. Çeşitli kısıtlamalarla birçok meslekte çalışmaları yasaklanan Yahudiler, toplumun en alt tabakasına itilip ezildikleri için isyanda en önde savaşacak gönüllü askerler haline gelmişti. Başka çareleri yoktu; ya savaşıp özgürlüklerini kazanacaklar ya da ikinci sınıf insan muamelesi görmeye devam edeceklerdi.

İşte bu ortamda 22 Şubat 1848’de Fransa’da başlayan halk hareketi kısa sürede Almanya, İtalya, Avusturya, Macaristan, Polonya ve Romanya’ya ulaştı. Avusturya’da Macarlar, Rusya’da ise Lehler (Polonyalılar) bağımsızlık için ayaklandılar. Özellikle Rusların işgal ettiği Polonya topraklarındaki halk hareketi bağımsızlık mücadelesiyle birleşmişti. Ancak Ruslar isyanı çok kısa sürede bastırdı. Benzer bir olay Avusturya-Macaristan İmparatorluğunda da yaşanıyordu. Ayaklanan Macar halkı da bağımsızlık istiyordu. Devletin gücü ayaklanmayı bastırmaya yetmemişti. Çarlık Rusya’sından yardım istediler. Rusların gönderdiği ordu yardımıyla Macar ayaklanması güçlükle bastırılabilmişti.

Rusların, Polonya ve Macaristan’daki ayaklanmaları çok kanlı bir şekilde bastırması, ayaklanmaya önderlik eden lider kadronun hayatta kalanlarını ülkelerinden kaçmaya mecbur etti. Kaçanların önemli bir kısmı Osmanlı’ya sığındı. Dönemin Padişahı Abdülmecid, kendisine sığınan bu lider kadroyu Rusya ve Avusturya’nın savaş tehditlerine rağmen geri vermedi.

Osmanlı 1853-56 Kırım Savaşı’na böyle sürüklendi

Bütün ülkelerdeki lider kadro gibi Polonya ve Macaristan’dan gelen liderlerin de büyük çoğunluğu Yahudi asıllıydı. Üstelik bu ekip koyu milliyetçiydi. Kendi milletlerinin özgürlüğü ve ülkelerinin bağımsızlığı için canlarını ortaya koymuş ve Rus ordusuyla savaşmışlardı.

Osmanlı Devleti’nin başında o esnada Sadrazam Mustafa Reşit Paşa vardı. Mustafa Reşit 1836’da Londra elçiliği sırasında, Lionel de Rothshild’in büyük nüfuzu altında bulunan İskoç Büyük Mason Locasına katılarak Mason olmuştu.[5] İlk mason sadrazamımız, büyük çoğunluğu Yahudi asıllı olan bu devrimci ve milliyetçi önderleri Osmanlı ordusuna aldı. Bu liderlerin hepsi bir Türk ismi aldı ve Müslüman oldu! Macaristan ve Polonya’da kendi milletlerini kurtarmak için Ruslara karşı savaşan bu milliyetçi dönmeler, bundan sonra Osmanlı devleti için savaşacaklardı! Yabancı dil bilen, bu eğitimli subayların çoğu kısa sürede Paşa rütbesine yükselerek ve Osmanlı ordusunun komuta kademesine geldi.[6]

İşte bu kadro, Osmanlıyı 1853-56 Kırım Savaşı’na sürükledi. Peki, Kırım Savaşı esnasında Osmanlı ordularının başkomutanı yani Serdar-ı ekremi kimdi dersiniz? Başkomutan, Macar Ömer Paşa ya da Frenk Ömer Paşa olarak tanınan, asıl adı Michael Lattas olan Macar asıllı bir paşaydı![7]

Kırım Savaşı’nın mahiyetinin tam anlaşılabilmesi için bir paşadan daha bahsetmek gerekiyor: Kont Richard Gruyon. Gruyon, Kırım Savaşı’na katılıp 11 Ekim 1856’da ölen bir askerdir. Haydarpaşa İngiliz mezarlığında bulunan mezarındaki kitabede, “Türk Paşa, Fransa’nın çocuğu, İngiltere doğumlu, fakat Macar milliyetçisi” yazmaktadır.[8] Bu kitabe bütün gerçeği tüm çıplaklığıyla anlatmaktadır. İngiltere doğumlu Fransız vatandaşı olmak ve Macar milliyetçisi olarak Osmanlı ordusuna komuta ederken Ruslara karşı savaşırken ölmek nasıl açıklanabilir?

Kırım Savaşı, Osmanlının ordunun komutasını büyük ölçüde yabancı bir ülkeye verdiği ilk savaştır. Ordunun komutası, İngiliz ve Ruslardadır. Aynı hata 1. Dünya Savaşı’nda da tekrar edecektir.

Balkanlar ve Kafkaslarda devam eden Osmanlı-Rus savaşını, Kırım’a taşımak için de bir tezgâh kurulmuştur. Savaş esnasında Osmanlı donanması İstanbul’dan Trabzon ve Batum limanları yoluyla Kafkas cephesine ikmal yapılmasını sağlıyordu. Donanma, İstanbul’dan yola çıkmadan önce hazırlıkların bitmesine yakın, Babıâli’den kalyonların gönderilmesinden vazgeçildiğini bildiren ikinci bir emir gelir. Donanmanın asıl vurucu gücü İstanbul’da bırakılmış, ateş gücü düşük olan küçük gemiler yem olarak Karadeniz’e salınmıştır. Bu emrin İngiltere büyükelçisinin isteği üzerine verildiği yıllar sonra anlaşılır. Ruslar, 30 Kasım 1853’te Sinop Limanı’nda demirli olan Osmanlı donanmasının bu unsurlarını bir baskınla yok ederler. Sinop Baskını’ndan sonra savaşa İngiliz ve Fransızlar da katılır ve savaş Karadeniz’in karşı kıyısı Kırım’a taşınır. Amaç, Rus donanmasını inşa eden Karadeniz’deki tüm tersaneleri yıkmaktır. Osmanlı ordusunun komutası müttefiklerdedir! Bu amaç uğruna on binlerce Mehmetçik küreselcilerin çıkarları doğrultusunda şehit edilir.

Aynı senaryo yine aynı aktörler tarafından 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda da oynanmıştır. Yazı çok uzadı 93 Harbi’nin hikâyesini sonra yazarız.

Kriptolar iş başında

Bugün de aynı senaryonun aynı aktörler tarafından oynanmaya çalışıldığını açıkça görüyoruz. Serdar-ı Ekrem Michael Lattasların torunları işbaşında; yine bizi Ruslarla yeni bir çatışmaya sürüklemek için var güçleriyle çalışıyorlar. Rusya’nın devleşmesini elbette istemeyiz fakat “Ayı”yı zayıflatma görevini niçin yine biz yapılım?

Rus stratejist Aleksandr Dugin, Ukrayna-Rusya savaşının bir sistem kavgası olduğunu, Putin’in batılı hükümetleri kontrol altına almış küresel şeytana karşı savaş verdiğini söylüyor. Gerçekten de Putin, Soros’un Rusya’daki kollarını kesip attı; küresel finans sisteminin bankalarını ülkeden kovarak mali operasyonlarını engelledi. Evet, Ukrayna’da küresel bir sistem savaşı veriliyor; bunu görüyoruz. “Vatansız Para Dünya’yı Savaşa Sürüklüyor – En büyük ortakları satılmış siyasetçiler”[9] başlıklı makalemizde küresel planın ne olduğunu anlatmıştık. Biraz daha açalım.

Mücadele tahmininizden çok çok daha büyük. Rusya, 1979’da Afganistan’a girdi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dağıldı. Şimdi Ukrayna’ya girdi Rusya Federasyonu dağılacak. Plan bu. Vatansız Para bunu istiyor. Bu hedefin gerçekleşmesi için Putin’in devrilmesi gerekiyor. Bu yolda Vatansız Para tüm unsurlarıyla devrede. Yüzyıldır tarafsız olan İsviçre bile yaptırım kararı aldı. Putin devrildiğinde, Çin’in işi biter. Çünkü Pekin’in enerji ve hammadde alanında en büyük tedarikçisi Rusya, parçalanarak Vatansız Para’nın avucunun içine düşecektir. Önce Rusya takiben Çin diz çöktürülmeden “Yeni Dünya Düzeni” kurulamaz.

Bu senaryoyu oynamak için bir dizi ile meşhur ettikleri kripto komedyenlerini sosyal medyanın gücüyle Ukrayna’nın başına oturttular. Vladimir Zelenskiy’i biraz kurcalayın kim olduğunu görürsünüz. Tabi Zelenskiy yalnız gelmedi. Ülkeyi savaşa sürükleyecek kadroyu da beraberinde getirdi. Bu minicik azınlık, küresel planlar çerçevesinde gözünü kırpmadan Ukrayna halkını ateşe attı. Asıl amaç, giderek güçlenen Rusya’yı yıpratmak ve “Büyük Sıfırlama”nın önündeki en büyük engeli ortadan kaldırmaktı. Bunun için Vatansız Para, Ruslarla Ukraynalıları birbirine tokuşturuyor. Vatansız Para, bunu hep yapar; kendi ordusu olmadığı için başkasının gücünü bir başkasına karşı kullanarak yolunu açar. Bu arada Ukrayna da yakılıp yıkılacak. Vatansız Para’nın umurunda mı dersiniz? Hedefe giden yolda herşey mubahtır. Bunların gözünde insan hayatının sinek kadar değeri yoktur.

Rusya, Zelenskiy’i devirmeyi başaramazsa Vatansız Para’nın tam hâkimiyetindeki “Yeni Dünya Düzeni”nin yolu açılır. Rusya başarırsa ulus devletler kimliklerini koruyacaktır. Ancak bu sefer de “ya bizdensin ya onlardan” çıkmazı ile dünyayı tekrar iki kutuplu yapıya sürükleyecekler. Çünkü çok kutuplu yapıda küresel sermaye dünyayı kontrol etmekte zorlanıyor. İşte bu noktada Türkiye taraf seçmeye zorlanacaktır.

Türkiye’nin tarafını netleştirecek kadroyu şimdiden hazırlıyorlar. Geçmişte başarısız olmuş altı lideri bir masanın etrafına topladılar. Niyetleri belli. Zelenskiy gibi bir başbakan arıyorlar. Hal böyle olunca CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu’nu uyaralım; “başbakan adayım” diye açıkladınız Meral Akşener’in Türkiye’yi nereye sürükleyeceğini iyi düşünün. İsmet İnönü, şu anki dünya düzenin kurulduğu savaştan bizi burnumuz kanamadan çıkartmıştı. Atatürk’ün “Yurtta barış dünyada barış” sözünü unutmadan oturulan koltuğun hakkını vermek gerek.

Meral Akşener’den değil başbakan üniversitede tarih dersi veren hoca bile olmaz.

 

[1] https://www.haberler.com/turk-siha-larinin-rusya-ukrayna-savasindaki-14765661-haberi/

[2] https://www.youtube.com/watch?v=4M0HIqitZSc

[3] https://www.dikgazete.com/yazi/ukrayna-promete-orgutunun-savas-sahasi-ve-turk-istihbaratinin-akil-almaz-plani-4294.html

[4] https://iyiparti.org.tr/memleketimizi-zampiyonlar-ligine-cevirdiler

[5] Balcıoğlu Mustafa&Balcı Sezai, “Rothschildler ve Osmanlı İmparatorluğu”, Erguvani Yayınevi 4. Baskı, Ankara 2020, S-53

[6] Yangın İlhami, “İhtilal Tüccarları”, Neden Kitap, Ağustos 2008, İstanbul, S-83

[7] Michael Lattas da (Frenk Ömer Paşa) aynı Karl Dietrich (Mehmet Ali Paşa) gibi o yıllarda Osmanlı’nın Yahudi asıllı, birkaç yabancı dil bilen, genç askerlere tanıdığı Paşalık fırsatından yararlananlardan biriydi.

[8] Yangın İlhami, “İhtilal Tüccarları”, Neden Kitap, Ağustos 2008, İstanbul, S-84

[9] https://www.sunsavunma.net/vatansiz-para-dunyayi-savasa-surukluyor-en-buyuk-ortaklari-satilmis-siyasetciler/

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ
Yorumlar
  1. yılmaz aydoğmuş dedi ki:

    gene yazmışsın çat diye. muazzam, yazılarınızı büyük bir keyifle okuyorum. komutanım bi parti de biz kursak sizin öncülüğünüzde