savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
42,4433
EURO
49,5746
ALTIN
5.735,58
BIST
11.036,82
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
10°C
Ankara
10°C
Parçalı Bulutlu
Perşembe Çok Bulutlu
10°C
Cuma Çok Bulutlu
13°C
Cumartesi Çok Bulutlu
13°C
Pazar Hafif Yağmurlu
11°C

Yabancı Dil Öğrenilir mi, Edinilir mi?

Yabancı Dil Öğrenilir mi, Edinilir mi?

Yabancı Dil Öğrenilir mi, Edinilir mi?

Amerikan Kültürü ve Edb. Uzmanı, Emekli Öğretim Gör. Rıdvan Caner

 

Dil Öğrenme; dil bilgisi, kelime bilgisi ve dil kurallarını çalışmayı içeren bilinçli bir süreçtir. Genellikle okul ve dershane ortamında  gerçekleşir. Açık öğretim ve ezberleme içerir. Öğrenenler genellikle dil bilgisi kurallarını açıklayabilirler, ancak iletişim kurmakta ve öğrendikleri dili kullanımda zorluk çekebilirler. Öte yandan Dil Edinimi; çocukların ana dillerini öğrenmelerine benzer şekilde, bir dili edinmenin doğal ve bilinçaltında gerçekleşen sürecidir. Çalışma içermez.  Bu süreç hedef dilin içine dalma ve maruz kalma yoluyla gerçekleşir ve odak noktası kurallar değil, iletişimdir. Dili edinen kişi dil bilgisini açıklayamayabilir, ancak dili etkili bir şekilde kullanabilir. Edinim sınıf ortamında da olabileceği gibi genellikle resmi olmayan ortamlarla ilişkilendirilir. (örneğin, yabancı bir ülkede yaşamak  ya da internet ortamında, sosyal medyada  hedef dili kullanan kişilerle düzenli olarak konuşmak) Konuyla ilgili kuramcılardan Stephen Krashen ‘Girdi Hipotezi’nde bunu vurgulamıştır.

Dilin edinildiğini iddia eden Michael Tomasello, Lev Vygotsky, Jean Piaget ve Noam Chomsky gibi kuramcılar da vardır. Bunların arasında, araştırmacının savunduğu fikirlere en yakın olan kuramcı Noam Chomsky’dir. Teorisinin adı Doğuştanlık Teorisidir. (Innatist Theory) Bu teoriye göre dil doğuştan gelir; insanlar dil edinme konusunda doğal bir yetenekle doğarlar. Basite indirgemek gerekirse çocukların dil öğrenmesine yardımcı olan  ve beyinde yerleşik bir zihinsel araç vardır: Dil Edinim Aracı. (DEA) Yine, Chomsky’e göre tüm diller, insanların anlamak üzere önceden programlandığı ortak bir yapıya sahiptir. (Chomsky’nin bu görüşüne katılmam mümkün değil eğer programlanandan dilleri değil de insanları kastediyorsa) Bu görüşü destekleyen gerçeklik ise öğrenicilerin ( 0-4 yaş arası çocuklar ) sınırlı girdiyle bile, yani aslında hiçbir formal eğitim almadan çok karmaşık ve fazla sayıdaki dil bilgisi kuralı ve iletişim becerisini hızla edinmeleridir. Tek yaptıkları dinlemek ve taklit etmektir.

Şimdi kısa bir süreliğine dil öğrenmeye çalıştığımız formal eğitime dönelim. Öğretmenlerimiz bize hedef dilin kurallarını öğretmek için çırpınır dururlardı. Görünen o ki pek çoğu şimdi de halâ  öyle yapıyor. Sonuç? Tabii ki sonunculuk: ‘‘Lise eğitiminin sonuna kadar yaklaşık 700 saat zorunlu İngilizce eğitimi alan Türkiye, “Dünya İngilizce Yeterlilik Verileri” ne göre Avrupa’da sonuncu, Education First’ ün 2017 raporuna göre ise 80 ülke arasında 62’nci.’ (1) (M. Başkutlu) Dillerin yüz binlerce kelimesi ve on binlerce kuralı ve formülasyonu vardır. Sınavlarda da bu kuralları öğrenmiş miyiz, öğrenmemiş miyiz, onu sorgularlar. Okul biter, diplomamızı alırız ve Antalya’ya gittiğimizde yol soran bir turiste iki kelimeyi bir araya getirip yol bile tarif edemeyiz. Çünkü biz kimya formülü ezberler gibi kural öğrendik. İletişim kurmayı öğrenmedik ki. Hınzır turistler PRESENT CONTINUOUS TENSE’İN kuralını sorsalar söyleyeceğiz ama gel gelelim Konyaaltı’na ya da Kemer’e nasıl gidilir, onu soruyorlar hep, aksi gibi.

Tekrar, ana dilini hiçbir kural ve formülasyon öğrenmeden ve hiç ama hiç çalışmaksızın edinen ve şakır şakır konuşabilen çocuklara dönelim. Bu çocuklar; dil bilgisinden sınav  yapsak sınıfta kalır, diploma alamazlar. Ana dil dersinden aldıkları sınav notları sıfır olur ama bu çocuklar çift dilli bir ortamda büyümüş olsalardı edindikleri her iki dilde de yol tarifi yapabilirlerdi. Kural bilip konuşamayana ve iletişim kuramayana diploma verebiliriz ama kural sınavından kalıp iletişim kurabilene diploma veremeyiz. Bu ne yaman bir çelişki, değil mi?

İşte bu yaman çelişki yüzünden ve işin aslına bakıldığında yerli veya yabancı hiçbir dilin öğretilmeye kalkışılmaması gerektiğini söyleyebiliriz. Bu da demektir ki yabancı dil öğretmeyi hedefleyen bütün kitaplar zararlıdır. Edindirmek yerine öğretmeye kalkan bütün öğretmenler de öyle. Yabancı dil edinilir. ( ACQUIRE). Tıpkı bir bebeğin ana dilini edindiği gibi edinilmeli. Yani dinleyerek ve taklit ederek; kafasını gözünü yararak, sürekli hatalar yaparak. Ama, şu veya bu şekilde iletişim kurmak için çabalarken. Dilin iletişim kurmak için olduğunu asla unutmamalıyız. Peki edinme veya edindirme nasıl olmalıdır?

Formal Eğitimde ilk ve ortaokul seviyelerinde basitleştirilmiş hikayeler akıllı tahtada öğrencilerin gözü önünde sergilenir. Okunan hikaye kulağa hitap eder. Öğrenci hikayeyi hem dinlemiş hem görmüş olur. Cümle ve kelime bazında ‘benden sonra tekrar et’ uygulaması yapılır. Tekrarlama yoluyla ağız kasları, dil, gırtlak hatta dişlerimiz bile tecrübe kazanır. Hiçbir kelime veya cümleyi ilk defa turist karşısında söyleme durumunda kalmamış olur öğrenci. Ağızla ve yüksek sesle tekrar etmek dokunarak öğrenme türüne girer. Elle yazmak da dokunarak öğrenme türüne girer fakat ağız kullanmak kadar önemli değildir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki bazı insanlar dokunarak öğrenmede daha başarılı olabilmektedir. Bu yüzden de dokunarak öğrenme becerisi yüksek olan öğrenciler için, dil öğrenirken yazarak öğrenmeyi de kullanması şiddetle tavsiye edilebilir. Özetle, kulak İngilizce seslere (entonasyon-vurgu ve telaffuz) aşina olmalı, göz İngilizce metinlere odaklanmalı, el ve  özellikle de ağız muhakkak duyduğunu taklit etmeli.

Orta okul düzeyinde, hikayelerin yanı sıra çizgi filmler ve çizgi romanlar da bolca ve yukarıda anlatıldığı şekilde kullanılabilir. Yine orta okul düzeyinde TPR ( Total Physical Response – Sözel Komutlara Fiziksel Tepki) metodu ve yüzlerce oyunla dil becerileri kazandırılabilir. Bu süreçte çocuklar dil edindiklerinin farkında bile olmaz ve olmamalıdır da. Örneğin, ‘Marketten fasulye aldım.’ diyebilir bir öğretmen ve bir hafıza oyununu başlatabilir. Öğrenciler sırayla her defasında öğretmenin cümlesine yeni bir ürün ekleyerek aynı cümleyi kurarlar. Ürünlerin sayısı git gide artar. Amaç doğru sıralamayı şaşırmadan oyunu gidebildiği yere kadar götürmektir. Yanılan veya şaşıran öğrenciler yavaş yavaş elenir.  Bu bir hafıza oyunudur. Öğrenciler farkında olmadan yüzlerce kelimeyi tekrar tekrar telaffuz etmiş olurlar. Kelimeler beyinlerine kazınır. Bilinçaltlarında  dil öğrenimi gerçekleşmiş olur. Öğrenme kaygısı yoktur. Oyun oynanıyordur çünkü. Bu ve benzeri oyunlar yetişkinlerle de oynanabilir. Araştırmacı, bir dersteki oyununda -20 yaş düzeyindeki on altı kişilik bir grupla- 163 ürünü üç öğrencisiyle birlikte doğru bir şekilde sıralayabilmişti. Ders bittiği için oyunun birincisinin kim olduğu belli olmamıştı. Belki de birinci olan öğrenci 200 ürünü sırasını şaşırmadan söyleyebilecekti. Ürün yerine bazı soyut kavramlar bile eklenebilir bu hafıza oyununda. İlle market ürünü olmak zorunda değil cümleye eklenen her kelime.

Yine formal eğitimde, lise son seviyesindeki  her bir öğrenci de en az 30 Nasrettin Hoca fıkrası 30 da Karadeniz fıkrası anlatmış olmalıdır. Altmış fıkra anlatmayana geçer not verilmemelidir. Kötü anlatsa bile dinleyiciler anlamış ve fıkraya gülmüşse iletişim kurulmuş demektir ve geçer not verilebilir. Neden verilmesin ki? Dil iletişim aracı değil mi? Öğrenci de iletişim kurduğuna göre, daha ne isteyelim?

Formal Eğitim dışında, yabancı dil edinmek isteyen gençlere tavsiyem, bulundukları ortamda Youtube, Yapay Zeka, Facebook, Podcast, Twitter, İnstagram gibi platformlardan mümkünse günde en az üç saat faydalanma yoluna gitmeleri. Öğrenmeyi hedeflememeli; edinmeyi hedeflemeli. Öğrenmeyi hedeflemek dil ediniminde olumsuz etki yaratır. Dilin iletişim aracı olduğu unutulmamalı ve kafasını gözünü yararak da olsa iletişim kurmaya çalışmalıyız. Bu yolla yaparak, ederek öğrenmiş oluruz. Bu yüzden de insanlar arası oynanan bilgisayar oyunlarını tercih ederek; makineye karşı oynanan oyunlardan uzak durarak, veya ilgi duyduğumuz konularda -felsefe, spor vs. –  faaliyet gösteren uluslararası platformlara, sohbet odalarına ve gruplara girerek yabancılarla İLETİŞİM kurmaya çalışmalıyız.

Tam öğrenme BİLGİ ve KAVRAMA basamaklarında gerçekleşmez. YAPMA ETME basamağında gerçekleşir. DİL EDİNİMİNDE YAPMA ETME basamağı iletişimdir.  İngilizceyle yatıp İngilizceyle kalkın. Yoğunlaşın. Öğrenmek derdiniz olmasın. Rüyanızda İngilizce konuşmaya başlamadıysanız yeterince yoğunlaşmamışsınız demektir. Bir şeyler yanlış gidiyordur. Yabancı ülkelere pahalı olduğu için gidemeyeceğinize göre gitseniz bile yeterince uzun süre kalamayacağınıza göre INTERNET ortamından en iyi şekilde faydalanmalısınız.

Ayrıca, yabancı dil ediniminde özellikle Youtube’da rastlanılan uykunuzda İngilizce, Fransızca Almanca vs. öğrenin BAŞLIKLI videolardan faydalanabilirsiniz. Bu videoları yatacağınız saatten 1 ya da 2 saat önce açınız. Söylenen kelime veya cümleleri tekrar ediniz. Tekrar çok önemli. Yabancı dil ağız kaslarıyla edinilir. Bu bir çeşit dokunarak öğrenmedir. Ağız kaslarınız bir kelimeyi veya bir cümleyi bir kere telaffuz ettiğinde ileride daha önce deneyimlemiş olduğu için rahatça ve düşünmeksizin ifade etmekte zorlanmayacaktır. Dil taklitle ve tekrar edilerek edinilir. Gramerle öğrenilmez. Ayrıca, Uyuyacağınız zaman bu videoları kapatmayınız. Uyurken de beyin sesleri algılar, pasif edinim devam eder.  Bir bebeğe gramer öğretmediğimiz halde ana dilini daha ana karnında dinleyerek ve daha sonra taklit ederek edinir. İşte bu yüzden 3-4 yaşlarındaki pek çok çocuğa büyümüş de küçülmüş deriz. Tam anlamasalar da öyle şaşırtıcı bir şekilde cümleler kurarlar ki bu kurguları onların dili taklit ederek edindiklerinin apaçık bir göstergesidir. Sizin radyonuzda İngilizce yayın olmalı, sizin tv’nizde İngilizce yayın olmalı. Cep telefonunuzdaki ve bilgisayarınızdaki bütün uygulamalar, bütün etkinlikler İngilizce olmalı. Yani her an, her dakika İngilizceye maruz kalmalısınız. Ya da İngilizcenin taciz atışları bir dakika bile durmamalıdır. Tıpkı doğduğunuz günden itibaren  her an, her dakika ana diliniz Türkçenin taciz atışlarına maruz kaldığınız günler, aylar ve yıllarda olduğu gibi.

Şu da var ki kültür düzeyi ve bilgi birikimi yüksek olmayan insanlar ana dillerinde de konuşacak konusu olmayan insanlardır. Bilgi dağarcığı geniş olmayan ve entelektüel olamamış insanların kendi dillerinde de konuşacakları bir konu olmadığından  yabancı dil öğrenmelerine hiç ama hiç gerek yoktur. Yani, kendi dilinde n’aber nasıl gidiyor’dan öte konuşacak şeyi olmayan bir kişi yabancı dilde de seranad veremeyeceğinden veya iletecek bir mesajı olmadığından yabancı dil  edinmeye kalkışmamalıdır. Demem o ki gerek kendi dilimizde gerek yabancı dilde iletişim kurabilmek için  ileteceğimiz mesajlar olmalı. Bilgi ve kültür seviyemiz günde 30 farklı kelimeden fazla kelimeye gereksinim duymuyorsa yani kendi dilimizde bile günde 30 kelimeyle iletişim kuruyorsak kesinlikle  yeni bir dil öğrenmeye kalkmamalıyız. Batılılar ( ABD hariç) en az 1000 kelimeyle iletişim kuruyorsa ki genelde öyle yapıyor ve sen sadece 30 kelimeyle iletişim kuran bir bireysen Batılıyı anlaman elbette mümkün olmayacaktır. Yabancı Dil öğrenmeye kalkmadan önce kendi edebiyatımızdan, ayrıca başta Rus ve Fransız klasiklerinden en az 200 roman, 500 de kısa hikaye okumalıyız. Önce bilgi ve kültür düzeyimizi yükselterek, kendi ana dilimizdeki kelime dağarcığımızı arttırmalıyız ki yabancı dil edindiğimizde de günde 1000 farklı kelimeyle iletişim kuran Batılıyla aşık atabilelim.

Uğur Mumcu’nun dediği gibi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz. Fikir sahibi olmayan bir insan konuşacak mevzusu olmayan insandır. Herhangi bir olgu, kavram ya da gerçeklik hakkında konuşacak kadar bilgi birikimi  olmayan, dolayısıyla da fikri de olmayan bir insan ne diye yabancı dil öğrensin ki? Senin dilinde binle konuşanı anlayamazsın ki otuzla cevap verebilesin. Otuzla mesaj verdiğin binlik insan da ‘‘Ne işim var bu kelime dağarcığı küçücük olduğu için hiçbir dediğimi anlayamayan insanın yanında’’ diyerek kaçar gider oradan. İster ana dilinde olsun sohbet, ister yabancı dilde. Özetlemek gerekirse sevgili gençler; benim tabirimle ‘‘Aydın’’ olmalısınız;  sizlerin küçültücü tabirinizle ‘‘Entel’’ olmamalısınız.  Aydının İngilizcesi ‘‘intellectual’’, sizin entel’inizin İngilizcesi ‘‘Jack of all trades, master of none’’dır.

Sevgili öğretmenlerimizin de dil öğretiminde dil bilgisi ve çeviri merkezli, yani öğretme hedefli metodları yavaş yavaş azaltıp ve mümkün olan en düşük seviyeye indirip, edindirme odaklı ‘direct method’ veya ‘natural approach’ gibi metodlara yönelmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde dil edindirmede ‘Avrupa Sonunculuğunu’ kimseye kaptırmaz güzel ülkemiz.

Notlar

  1. Merve Başkutlu, Türkiye’nin Yabancı Dil ile İmtihanı : Türkler Neden İngilizce Öğrenemiyor ? Akademik Kaynak, 08.2025 tarihinde  https://www.akademikkaynak.com/turkiyenin-yabanci-dil-ile-imtihani-turkler-neden-ingilizce-ogrenemiyor.html adresinden alınmıştır.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.