savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3326
EURO
35,1252
ALTIN
2.303,54
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
21°C
Ankara
21°C
Az Bulutlu
Cuma Parçalı Bulutlu
23°C
Cumartesi Açık
24°C
Pazar Açık
24°C
Pazartesi Az Bulutlu
25°C

Türkiye’yi NATO’dan Atma Zamanı Geldi!

Türkiye’yi NATO’dan Atma Zamanı Geldi!
A+
A-

Türkiye’yi NATO’dan Atma Zamanı Geldi!

Yazar: Alon Ben-Meir, HUFFINGTON POST, 11 Ağustos 2017

Çeviren:  Ercan Caner,  Sun Savunma Net, 01 Ocak 2018

Türkiye’deki basın özgürlüğü ihlalleri, öylesine dev boyutlara ulaşmıştır ki Türkiye gazeteciler için en baskıcı rejimler arasına girmiş durumdadır. Basın özgürlüğünü, demokrasinin ana direklerinden bir tanesi olarak lanse etmekte en ön sıraları alan ABD ve Avrupa Birliğinin, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, sadece özgür basını değil, ifade özgürlüğü ve barışçıl gösterileri baskı altına almakta da böylesine özgür bırakmaları gerçekten de çok üzücüdür.

Buradaki ironi, NATO üyesi olan Türkiye’nin, NATO’nun insan hakları ile ilgili kuruluş temelleri olan bütün esasları ihlal etmesidir. Aslında, her bir üye ülke; demokrasi, bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü prensipleri üzerine kurulan ittifak bünyesinde, halklarının özgürlük, ortak kültür ve modernleşmesini korumaya, tamamen bağlı kalmak zorundadır. Kesin olan şudur ki; Erdoğan, hiçbir NATO üyesi ülkenin, ciddi bir kınama ve tepkisine maruz kalmadan, bütün bu değerlerle ilgili olarak, kendisine bir dalga geçme yetkisi vermiş durumdadır.

Ne kadar zor ve karmaşık olduğuna bakmadan ve uzun vadede etkilerinin neler olabileceğine aldırmadan, artık Türkiye’yi NATO’dan kapı dışarı etmenin zamanı gelmiştir. Türkiye çok uzun bir süreden beri Batı değerlerini terk ederken, giderek artan bir oranda bağnaz bir İslami devlete dönüşmüş durumdadır. Gerçekten de Erdoğan tarafından manipüle edilen Türkiye demokrasisi hakkında yazılanların aksine, ülke tamamen onun kontrolü altındadır ve Batı demokrasileri arasında yeri olmayan otoriter bir rejim tarafından yönetilmektedir.

Soldan sağa; Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İngiltere Başbakanı Theresa May, ABD Başkanı Donald Trump, bir NATO toplantısı esnasında, konuşmasını yapmak üzere hazırlanan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e bakarken. Foto: Matt Dunham, Getty Images.

Basın özgürlüğünün ihlali ve sistematik bir şekilde insan haklarının altının oyulması, Batının Türkiye ile olan ilişkisini yeniden değerlendirmesini gerektirmektedir ve Batı, Erdoğan’ın zalim ve acımasız davranışları hakkında, kendisini haklı gösterme yönünde mazeret arama çabalarını bırakmalıdır. Erdoğan’ın basın özgürlüğünü ve demokratik değerleri baskı altına alması ile ilgili veriler aşağıda sunulmuştur:



Türkiye günümüzde, tutuklanan gazeteci sayısında küresel bir lider konumuna gelmiştir. İsveç merkezli bir savunma kuruluşu olan Stockholm Center for Freedom (Stockholm Özgürlük Merkezi)’a göre; 2017 Temmuz ayı itibari ile Türk hükümeti 228 gazeteciyi tutuklamış ve ilave olarak 25’ini de mahkûm etmiştir. Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından hazırlanan, 2017 Yılı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksine göre Türkiye, 180 ülke arasında 155’inci sırada yer almaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle düşman olarak algıladıklarına uyguladığı baskılarla ilgili olanlar olmak üzere, politikalarını mercek altına alma teşebbüsünde bulunan bütün medya kuruluşlarını susturmuştur. Bu nedenle de Türk halkını; ulusal gazete, radyo ve televizyonlarda yayımlanan tarafsız bilgi kaynaklarından, sistematik bir şekilde mahrum bırakmaktadır.

Erdoğan, gazetecileri sahte terör suçlamaları, cumhurbaşkanına hakaret veya devlete karşı işlenen uydurma suçlarla yargılamak için ceza adalet sistemini kullanmaktadır. Birçok gazeteci, hükümetin İslami Devlet terör örgütüne silah sağladığını haber yaptığı için tutuklanır ve mahkûm edilirken, hükümet bunu gerçekten yapmış ve IŞİD terör örgütüne ait kaçak petrolün ülkeye sokulmasına göz yummuştur.

Greg Groesch. Washington Times

Erdoğan düzenli olarak, Cumhuriyet gazetesi çalışanları gibi, hükümet aleyhinde eleştirel yazı yazan gazetecileri kovmaları için, çeşitli medya organizasyonlarına çok büyük bir baskı uygulamaktadır. Araştırmacı gazetecilik, devlete karşı hainlik olarak görülmekte, özellikle birkaç bakan ve kendi oğlunun da dâhil olduğu, alıp başını giden yolsuzluk ve rüşvet olayları ile ilgili olarak, yetkililer tarafından yapılan hataları araştırmak için çabalayan gazetecilerin faaliyetleri fiili olarak durdurulmaktadır.

Zaman ve Cihan yayın kuruluşlarının ana şirketlerinden bir tanesi olan Feza yayıncılık dâhil özel medya organlarını satın almış veya kapatmış ve birçok olayda, tamamen illegal olarak ve Türkiye’nin, geçirmek için çok uğraştığı kendi anayasasına da aykırı olarak, güvendiği kişileri medya organizasyonlarının başına getirmiştir.

Büyük medya kuruluşlarına sahip olan Türkiye’deki iş adamlarına, kuruluşlarında çalışan gazetecileri kontrol altında tutmaları ve onların hükümet aleyhine yazılar yayımlamalarını yasaklamaları karşılığında, kent içlerinde büyük inşaat projeleri verilmektedir.

Erdoğan düzenli olarak, hükümetin terörist organizasyon olarak nitelendirdiği Gülen hareketiyle ilişkili olan gazeteci ve medya organlarını hedef almaktadır. İnsan Hakları İzleme Örgütünün bildirdiğine göre; Temmuz 2016 başarısız askeri darbe girişimi sonrası uygulanmakta olan, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin ciddi şekilde altını oyan olağanüstü hâl yönetimi altında, yaklaşık olarak 170 medya organizasyonu ve yayın kuruluşu kapatılmıştır.

NATO bünyesinde kalmak gerçekten avantajlı mı?

Erdoğan özellikle Kürt gazeteciler ve ünlü akademisyenler, belediye başkanları dâhil Kürt haklarını desteklediklerini ifade eden Kürt yanlısı aktivistleri hedef almış ve onları Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile bağlantıları olmakla suçlamıştır. Gerçekte ise suçlamalara maruz kalanların hiçbir suçları yoktur, tutuklanmaları keyfidir ve herhangi bir meşruiyeti bulunmamaktadır.

Erdoğan sadece basın özgürlüğünü değil, genel olarak ifade özgürlüğünü de baskı altına almıştır. Twitter Şeffaflık Raporuna göre; Erdoğan, Twitter’dan hoşuna gitmeyen bütün mesajları kaldırmasını talep etmiştir. 2016 yılında rapor edilen 33.593 adet Twitter mesajından 23.000’den fazlası Türk hükümeti tarafından rapor edilmiştir, bu rakam diğer bütün ülkelerin rapor ettiği toplam miktarın üzerindedir.

Polisin intikam duygusundan korkan özel haber kanalları dahi, Kürt problemiyle ilgili gösteriler ve çatışmalar dâhil, artık hükümetin hoşuna gitmeyecek haberleri yayınlamaya cesaret edememektedirler. Gazeteciliğin temel etiklerini korumak için çabalayanlar susturulurken, gazetecilerin kendilerine uyguladıkları oto sansür yaygın bir uygulama haline gelmiş durumdadır.

Gösterilerin ifade özgürlüğünün diğer bir şekli olduğu göz önüne alındığında, Erdoğan özel izin alınmadan hiçbir gösterinin yapılmamasını sağlamaktadır. 2015 yılında, polise gösterileri bastırmak için aşırı güç kullanma ve izin verilmemiş gösterilere katılanları, muhtemelen kamu düzenini korumak maksadıyla, 48 saate kadar hapsetme yetkisi veren bir yasa kabul edilmiştir. Yüzlerini tamamen veya kısmen kapatan protestocular, özellikle terör örgütlerine yönelik propaganda ile suçlanmaları durumunda, beş yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilmektedir.

ABD tarafından Suriyeli Kürtlere verilen muharebe araçları.

Gazetecilere, sadece PKK ile barış görüşmelerinin yeniden başlamasını savundukları veya PKK üyelerini terörist yerine, militan olarak adlandırdıkları için saldırılmaktadır. Erdoğan hükümeti basın özgürlüğünü kuşatma altına almıştır ve gazeteciliği tamamen yok etme eğilimindedir.

Gelgelelim Erdoğan’ın basın özgürlüğü üzerindeki baskıları sadece Türk gazeteciler ve muhabirleri ile sınırlı değildir ve Türkiye sınırları ötesine de uzanmaktadır. Hollanda’nın Rotterdam kentinde bulunan Türk konsolosluğu yetkilileri, ülkede bulunan Türklerden, Erdoğan’a yapılan bütün saldırıları rapor etmelerini talep etmiştir. Bunun da ötesinde Türkiye, aralarında, tutuklanan ve sınır dışı edilen Fransız foto muhabiri ve Alman televizyonundan bir muhabirin ülkeye girişini reddetmek olayları olmak üzere, birçok yabancı gazeteciyi de hedef almış durumdadır.Formun Altı

Türk devleti yetkilileri, Avrupa ve Batı medya kuruluşlarını, Batılı devletlerin de ulusal güvenlikle ilgili hassas meselelerde kendi sansür standartları olduğunu ileri sürerek, Türkiye’deki medya hakkında fikirlerini beyan ederken ikiyüzlü olmakla suçlamaktadır.

Avrupa Birliği (AB), birkaç kez Türkiye’nin basın özgürlüğünde geriye doğru gidişi hakkında iğneleyici raporlar hazırlamasına rağmen, AB ve Birleşik Devletler (Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi ile birlikte) ne yazık ki Erdoğan’ın özgür basına karşı tutumuna yönelik hiçbir cezai tedbiri uygulamaya sokmamıştır.

Ne yazık ki Avrupa toplumları ve Birleşik Devletler, kendi demokratik değerlerine ihanet etmektedir. Erdoğan’a hala, muhtemelen İslami Devlet terör örgütüne karşı önemli bir oyuncu olması ve Birleşik Devletler ve müttefiklerinin, IŞİD terör örgütüne yönelik hava saldırılarında, Türkiye’deki İncirlik Hava Üssünü kullanmalarına izni vermesi nedeniyle çok yumuşak davranmaya devam etmektedirler.

İncirlik Hava Üssünde İslami Devlet terör örgütüne karşı sürdürülen savaşa katılan Alman savaş uçakları. Foto: Bundeswehr/DPA.

Hiş şüphesiz Erdoğan, Batıya şantaj yapmakta oldukça ustadır. O nüfuzunu, Avrupa’ya olan Suriyeli mülteci akınını kontrol etmek ve Türkiye’nin eşsiz jeostratejik konumunu, Avrupa’ya petrol ve doğal gaz transferinde bir merkez haline getirmek için pekiştirmekte ustalıkla kullanmaktadır. 

Erdoğan yönetimi altındaki Türkiye, sadece basın özgürlüğü, kişisel özgürlükler ve halkın huzur dolu bir demokrasi hakkını ayaklar altına almamaktadır, polis, adalet sistemi, bürokrasi ve AK Parti siyasi kademeleri dâhil Türkiye’de yönetim otoritelerinin bütün kademeleri, düzeltilmez bir şekilde tamamen yozlaşmış bir durumdadır.

NATO, üyelerinden bir tanesinin ittifakı içeriden aşındırmasına izin verirken, hâlâ Avrupa güvenliği ve ahlaki değerlerini sürdürebilecek ve koruyabilecek geçerli bir güç olmayı beklememelidir.

Suriye’deki Kürtler gibi, ABD müttefiklerine saldıran bir diktatör tarafından yönetilen hiçbir ülke NATO üyesi olarak kalmamalı ve İslami Devlet terör örgütüne silah satan hiçbir ülke NATO üyesi olmamalıdır.

Amerikan’ın düşmanı olan Rusya ile ahbap olan ve silah satın alan olan hiçbir ülke NATO üyesi olarak kalmaya devam etmemeli ve bağnaz bir lider tarafından aşırı İslamcı bir devlete dönüştürülen hiçbir ülke, NATO üyesi olarak yerini muhafaza etmemelidir.

Ve demokrasinin bütün ilkelerini çiğneyen, büyük insan hakları ihlalleri yapan ve kendi halkına zarar veren hiçbir ülke NATO ittifakı içinde kalmayı hak etmemektedir.

Erdoğan yönetimindeki Türkiye, artık ne dürüst ne de güvenilir bir ortaktır ve birlikte çalışılabilecek ve yapıcı bir organizasyon üyesinden ziyade, Avrupa güvenliğine yönelebilecek herhangi bir tehdide karşı NATO’nun bütünlüğü, etkinliği ve hazırlık seviyesini ciddi şekilde etkileyebilecek bir handikap haline gelmiş durumdadır.

Bu nedenlerle NATO, politikalarını değiştirmediği ve özellikle insan hakları ve basın özgürlüğü olmak üzere temel demokratik prensipleri yeniden tesis etmediği sürece, Türkiye’nin NATO’dan atılacağı yönünde Erdoğan’ı uyarmalıdır.

NATO’nun yakın bir zamanda bu yönde hareket edeceğini kesinlikle beklemiyorum, fakat NATO bünyesinde, bu kritik mesele üzerinde bir görüşme yapılması gerektiğine de kuvvetle inanıyorum.

Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir ve yazar Alon Ben – Meir ile Huffington Post’un görüşlerini yansıtmaktadır. Yazının çevrilmesi, Sun Savunma Net ve çevirenin, yazıda ifade edilen görüşleri paylaştığı anlamına gelmemektedir.

Türkiye’nin NATO’dan atılması gerektiği; Daniel Pipes ‘‘NATO’yu Türkiye’den Kurtarmak’’, Stanley A. Weiss ‘‘Erdoğan’ın Türkiye’sini NATO’dan Atma Zamanı Geldi’’, Marco Giannangel ‘‘Türkiye’yi NATO’dan Atın’’, Semih İdiz ‘‘Hiçbir Şansı Yok, Türkiye NATO’dan Atılacak’’, Con Coughlin ‘‘Erdoğan’ın Tasfiyeleri NATO’ya Türkiye’yi İttifaktan Atmaktan Başka Seçenek Bırakmayabilir’’ gibi yazılarda çeşitli gerekçeler öne sürülerek savunulmaktadır.

Türkiye’nin kendi ulusal çıkarları gereği Şanghay İşbirliği Örgütüne katılmak istemesi, Rusya ile ilişkilerini geliştirmesi, bu ülkeden S-400 hava savunma silah sistemlerini tedarik etme planlarının, bu tür yazıların kaleme alınmasında etkili olduğunu değerlendiriyorum.

Her zaman ifade ettiğim gibi biz askerler için ‘‘Düşmanın niyet ve maksadını bilmek’’ önemlidir. Savaş alanında zafer ve yenilgi arasındaki ince çizgiyi belirler.

Yazının orijinaline aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.

Time To Kick Turkey Out Of NATO

The egregious violation of freedom of the press in Turkey has reached a mammoth proportion that places Turkey among the most oppressive nations for journalists. It is sadder than sad that the U.S.

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.