savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,3433
EURO
37,4114
ALTIN
3.022,80
BIST
8.663,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Açık
12°C
Ankara
12°C
Açık
Çarşamba Açık
13°C
Perşembe Açık
14°C
Cuma Az Bulutlu
14°C
Cumartesi Çok Bulutlu
14°C

TANRILARIN KENTİ TENOCHTITLAN, MEKSİKA

A+
A-

TANRILARIN KENTİ

TENOCHTITLAN, MEKSİKA

Yazı ve Fotoğraf: Olay Salcan, Sun Savunma.Net, 8 Şubat 2018

Ne zaman piramitlerle ilgili bir konu açılsa insanların aklına hemen Mısır piramitlerinin gelmesi normaldir. Gerçekten bunlar, muhteşem görüntüleri ve medyanın Mısır uygarlığına gösterdiği ilgi ve destekle hep ön plana çıkmışlardır. Ama dünyayı gezen ve özellikle Orta Amerika’yı gören birisinin aklına hemen bu ülkelerde bulunan piramitler de gelecektir. Bunlar yağmur ormanlarında bulunmuş yüzlerce irili ufaklı piramitlerdir. Hala bilinen, ancak ulaşılamayan piramitleri de hesaba kattığımızda tarihi ve kültürel açıdan bunların da Mısır piramitlerinden aşağı kalmadığını görürüz. Hele yanlarına kadar gidip de ziyaret edildiğinde tüm buradaki piramitler karşısında şaşırmamak ve saygı duymamak mümkün değil. Mısırdaki piramitlerden sonra dünyanın en büyük üçüncü piramidinin de Meksika’daki Güneş Tapınağı’nın olduğunu öğrenmek ve bunun tam tepesine kadar çıkabilmek bir gezgin için yaşanabilecek en güzel olaylardan birisi. Düşünün Mısır’daki piramitlerin tepesine çıkabilmek mümkün mü? Hayır. Güneş piramidinin en tepe noktasına sağlığınız imkan veriyorsa çıkmak mümkün ve bu deneyimi yaşamak da ayrıcalık.

Bu yazımda sizlere Tenochtitlan kalıntıları ve bu zamana kadar gördüğüm en muhteşem Güneş ve Ay tapınakları ve diğerlerini anlatacağım.

Şunu açık ve kesin söyleyebilirim ki dünyada gezdiğim yerler içerisinde beni en çok etkileyen yerlerden birisi oldu Tenochtitlan. Ben geziyorum diyenlere; Meksika’daki Tenochtitlan’ı hala gidip görmediyseniz, hemen valizinizi toplayın, uçak biletinizi ve oteldeki yerinizi ayırttırın. Benden söylemesi.

Tenochtitlan kenti diğer adıyla Tanrılar Kenti, Mexico City’den 50 km. uzaklıkta. Bu kent ile ilgili olarak günümüze gelen yazılı bir belge olmadığından birçok konu gizemini korumaktadır. Şu ana kadar elde edinilen bilgiler arkeolojik kazı ve hiyeroglif yazılara dayanmaktadır. Kentte ilk yerleşim, milattan önceki 2000’li yıllara kadar geriye gitmektedir. Bazı arkeologlar, bu piramitlerin İsa’dan birkaç asır önce ve bir kısmı da, Mısır’daki piramitlerle aynı zamanda inşa edilmiş olduklarını söylemiş ise de, bu konuda bilimsel bir açıklama getirilememiş ve konuşulanlar da teoriden ileri gidememiştir.

Geçmişte ve bu günde şehrin en etkili yeri, şehrin bir ucundan diğer ucuna kadar uzanan Ölüler Yolu’dur. Bu yolun bir ucunda Güneş, diğer ucunda da Ay piramitleri muhteşem görünüşleri ile gelen ziyaretçileri selamlıyorlar.

Çevrede şehrin tapınaklarından başka yapılarda var. Şehir planı, Orion Takım Yıldızı’nın yerdeki yansıması olacak şekilde düzenlenmiştir.

Güneş piramidinin yüksekliği şu kadar, hayır değil bu kadar tartışmalarına katılmak istemiyorum. Benim burada anlatmak istediğim gördüklerim ve yaşadıklarım. Bu gün pazar ve son derece güzel, güneşli bir hava var, Meksikalılar da buraya akın etmişler. Bizde pazar günleri AVM’ler dolup taşarken, burada on binlerce Meksikalı bu kutsal şehri görmeye gelmişler. Bunların hiç aklı yok, güneşin altında yürüyorlar, piramitlerin tepelerine çıkıyorlar. Klimalı, serin AVM’ler varken buraya gelmek delilik değil de nedir? Hadi ben turistim bu gün geldim gördüm, gitmezsem yarın Türkiye’ye döneceğim. Bu fırsatı da kaçıracağım. Bu kadar zahmeti buraları görmek için geldim. Yerli halk, resmen delirmiş. Sonunda bunlar bir taş parçası. On binlerce Meksikalının bu kutsal şehri görmeye akın akın gelmeleri bizim bu konuda ne kadar geride kaldığımızın açık bir delilidir. Kıskandım doğrusu.

Bu kadar büyük kalabalıkların burayı ziyaret etmesinin, iki sebebi var. Birincisi, turistler açısından önemli ve görülmeye değer bir yer. İkinci ise, yerli halk tarafından, buraya kutsal bir yer olarak hala önem ve değer verilmesi. Gerek turistlerin çokluğu ve gerekse yerli halkın fazlalığı buradaki kalabalığı arttırıyor.

Mısır piramitleriyle Teotihuacan piramitleri arasındaki dikkati çeken en önemli fark, Mısır piramitlerinde mezar odaları bulunurken Teotihuacan piramitlerindein mezar odaları yoktur.

Antik kente girmeden evvel sağlı sollu hediyelik eşya satan çok sayıda dükkanı geçtikten sonra hemen karşıma altı adet üstü düz ve üç katlı piramit çıkıyor. Ne için kullanıldıkları da bu güne kadar bilinmiyor. Sağımda ve solumda uzanan Ölüler Yolu var. Solumda dev cüssesi ile Güneş Tapınağı ve biraz ilerisinde ondan küçük olan Ay Tapınağı var. Ben ilk önce Queatzalcoatl (Tüylü Yılan Tapınağı)’ı ziyaret edeceğim.

Adından çok söz edilmese de çok önemli bir tapınak. Queatzalcoatl’ın dünyadaki insan faaliyetlerinin yaratıcısı, karaları inşa eden ve takvimi bulan olduğuna inanılırdı. Onun adına yapılmış bir tapınak.

Ancak bu tapınakta son zamanlarda arkeologlar tarafından bulunanlar, tapınağın popülerliğini arttırmış ve ön plana çıkmasını sağlamıştır. Tapınakta bulananların, gizemlerle dolu Teotihuacan kenti ile ilgili bilinmeyenlere ışık tutabileceği ihtimali umutları da güçlenmiştir.

Arkeologlar, Tüylü Yılan Tapınağı’nın derinliklerinde bu güne kadar rastlanmamış ve hala ne oldukları bilinmeyen sarı taşlara benzeyen küreler buldular. Çalışmalara devam eden arkeologlar, 72 metre derinlikte kral ve rahipler tarafından dini törenler için kullanıldıkları düşünülen iki odaya ulaştılar. Bazı arkeologlar, Azteklerden önceki döneme ait bu tapınaktaki kutsal tünelin ucundaki odada bulunan civanın, doğa üstü olaylarda kullanıldığına inanıyorlar. Bu da, burada bir hükümdar mezarının bulunacağının ümidini kuvvetlendiriyor.

Önüme ilk çıkan merdivenleri tırmanıp tekrar inip düzlüğe çıkıyor ve karşımda beş katlı Güneş ve Ay Tapınakları ile kıyaslandığında daha küçük olan bir olan Tüylü Yılan Tapınağı’nı görüyorum. Piramit tam karşımda, merdivenleri inip ayak bastığım yer ise; sağlı sollu üç katlı, üstü standart, tam bir fabrikasyon işi, birbirinin tamamen aynısı ve birbirine bağlı küçük piramitlerle sınırlandırılmış geniş bir meydan. Şimdi tapınağın ilk merdivenlerine ayak bastım. Vay vay ben nerelerdeyim? Aztekler derken, Azteklerden de çok öncesine gittim. Geziyorum, görüyorum, yaşıyorum ve hayal edebiliyorum.

Saydım, bir eksik bir fazla 38 basamak çıkarak platforma ulaştım. Etrafı buradan daha da iyi görebiliyorum. Daha sonra da tapınağın kendisine. Tam orta yerinde yukarı doğru tırmanan bir piramit var. Merdivenlerin sağ ve solu hayvan başları ile süslenmiş. Aynı hayvan başları, tapınağın iki tarafında da bulunuyorlar. Ayrıca buradan Güneş ve Ay tapınaklarının her ikisini de çok net görmek mümkün.

Tekrar geldiğim yoldan dönerek Ölüler Yolu’na çıkıyorum. Güneş tapınağına çıkacağım. Tam 248 merdiven ve dik. Ancak güzel olan bir seferde merdivenleri çıkmak durumunda değilim, çünkü birkaç yerde teras yapmışlar. Herhalde halk dinlensin diye.

Şimdi tam karşımda Ay Tapınağı ve sağımda ise Güneş Tapınağı duruyor. Aman aman ben buraya nasıl tırmanacağım? Dimdik bir merdiven, tepesi görünmüyor. Tepeye çıkamadıktan sonra bir yere kadar çıkmışın ne işe yarar? Öyleyse tepeye kadar tırmanıp bayrağı dikeceğim ve siz okurlarıma her iki tapınaktan görüntülerin fotoğraflarını çekeceğim. Tapınağın temeli dört katlı ve kare şeklinde. Dört cephesi irili ufaklı düzgün yontulmuş düz yüzlü sert ve siyah volkanik taşlarla örülmüş ve bunlar birbirlerine dayanıklı harçlarla o kadar ustalıkla bitiştirilmişler ki, zamanın ve doğanın acımasızlığına rağmen hiçbir taş yerinden oynamamış. İç tarafı zeminden zirveye kadar büyükçe kerpiçlerden inşa edilmiş. Bu kerpiçlerin taş kesilmiş olmaları da Güneş piramidinin birkaç bin sene önce inşa edilmiş olduğuna işaret etmektedir.

Turistler ve yerli halk, kalabalık. Yavaş yavaş çıkıyorum. Yerli halk, çocukları ile beraber ailecek gelmişler. Şimdilik eğlenceli bir çıkış oluyor. Kararlıyım tepeye kadar çıkacağım. Bu kadar yaptığım sporla kazandığım kondisyonun karşılığını bu vücudumun bana vereceğinden emin gibiyim, göreceğiz. Şimdilik durum iyi. İlk bölümlerde gördüğüm manzaranın yükseldikçe güzelleşmesi ve beni etkisi altına alması en büyük desteğim. Ha gayret. Yerlere yatanlar mı, nefessiz kalanlar mı, çocuklardan çıkmayacağım artık diye ağlayanlar mı? Tam bir panayır yeri. Ama devam etmek arzu ve kararlığında olanlara katılıyorum. Sonunda tepedeyim. Sanmayın ki buraya az kişi çıktı. Hiç tahmin edemeyeceğiniz kadar kalabalık yukarısı. Tüm yerli halk için buraya kadar gelebilmek çok önemli. Çünkü burası kutsal bir yer. Manzara ise, muhteşem, şaşırtıcı. Sağ tarafımdaki Ay Tapınağı, buradan çok güzel ve farklı görülüyor. Şehrin kalıntıları ise tamamen görüntü alanımda. Yere oturuyor ve bu güzel manzarayı içime sindire sindire, acele etmeden seyrederek hafızama kaydediyorum. Yalnızca bu manzarayı seyretmek için olsa bile tepeye çıkmaya değer. Bundan sonra aşağıda kısa bir mola ve doğru Ay Tapınağı’na.

Güneş piramidi gibi Ay piramidinin de ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Ancak Ay piramidi, Güneş piramidinden daha küçük ve az yüksek olduğundan zorlanmadan çıkılabilir. Ben de rahatlıkla yukarı kadar çıktım. Buradan görülen manzara, Güneş piramidinden görülenden çok daha güzel. Çünkü Ölüler Yolunu tüm detayları ile panoramik olarak görebiliyorum. Bu görüntü, Teotihuacan’un ne kadar görkemli bir yer olduğunu göstermesi açısından çok önemli. Ayrıca Güneş piramidi de son derece ihtişamlı görünüyor.

Şu anda dünyanın en önemli piramitlerinin birisinin tepesinden dini açıdan en kutsal yerlerinden birisine tepeden bakıyorum. Bu bana olamayacak kadar büyük bir keyif veriyor. Zorla Hristiyanlığı kabul etmiş ve hatta daha ilerisi İspanyollardan daha katı Katolik olmuş bir halkın, eski inanışlarından gelen alışkanlıkları hala nesiller boyu devam ettirmelerinin nedeninin, tüm dinlerde olan arka kapıların halk tarafından kullanılması olduğunu değerlendiriyorum.

Yazımı da Kutsal Ruh’a okunan bir dua ile bitiriyorum.

“Ulu Tanrı rüzgarın içinde duyduğum ses kimin sesi, bütün dünyaya hayat veren kimin nefesi? –duy beni- senden önce geldim. Senin çocuklarından biriyim. Ben küçük ve güçsüzüm, senin gücüne ve bilgeliğine ihtiyacım var. Güzellikler içerisinde yürüyelim ve gözlerim hep farkına varabilsin kırmızı ve mor gün batımının. Ellerim saygı göstersin senin yaptığın ve yarattıklarına, kulaklarım açıkça duyabilsin sesini. Beni öyle bilge yap ki ben, insanlarıma öğrettiklerini anlayabileyim ve kayalara ve yaprakların arasına gizlediğin derslerini anlayabileyim. En büyük düşmanım olan kendimle savaşıp kendi içimdeki gücü bulabileyim ve hazır olayım. Sana gelirken temiz ellere ve saf gözlere, öyle ki yaşam batan bir gün batımı gibi solamaya başladığında ruhum saha saf ve temiz gelebilsin.”

Bir başka yazımda buluşmak üzere hoşça kalın. Saygılarımla.

olay.salcan@gmail.com

olaysalcan.blogspot.com

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.