savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
39,2002
EURO
45,2595
ALTIN
4.250,38
BIST
9.686,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Açık
30°C
Ankara
30°C
Açık
Perşembe Parçalı Bulutlu
31°C
Cuma Parçalı Bulutlu
31°C
Cumartesi Açık
27°C
Pazar Parçalı Bulutlu
24°C

Pakistan Hindistan Hava Savaşı

Pakistan Hindistan Hava Savaşı

Pakistan-Hindistan Çatışması Işığında Hava Savaşının Geleceği

Osman Başıbüyük, Sun Savunma.net, 29 Mayıs 2025 / Fethiye

İki ezeli rakip

İngiltere’nin birbirlerine rakip olsunlar diye coğrafi sınırlarını çizdiği Pakistan ve Hindistan, kuruldukları ilk günden beri birbirine düşmandır.

Bu iki ülke, Mayıs ayı başında nükleer silahların da kullanılabileceği büyük bir savaşın eşiğinden döndü. Bununla birlikte iki gün müddetince yaşanan kısa süreli çatışma jeopolitik dengeleri kökünden değiştirecek gibi gözüküyor.

Türkiye’nin de önemli dersler çıkartması gereken bu çatışmayı çok iyi incelemek gerekiyor.

Çatışma nasıl gerçekleşti

Pakistan ile Hindistan arasındaki gerginlik 22 Nisan tarihinde Hindistan topraklarında 26 turistin teröristler tarafından öldürülmesiyle başlamıştı.

Hindistan Hava Kuvvetleri terörle mücadele operasyonu kapsamında 7 Mayıs sabahı Pakistan sınırı içeresindeki 9 hedefe hassas güdümlü silahlarla saldırdı. Pakistan bu saldırıya karşılık vermedi. Bunun üzerine Hindistan ikinci dalgada saldırıyı genişletti, komuta kontrol merkezlerini de içeren 11 hava üssü ve 3 önemli radar istasyonuna daha saldırdı. Ancak bu saldırılar Pakistan Hava Kuvvetlerinin karşı hava harekâtını önemli ölçüde etkilemedi.

Tahmini 42 av/önleme uçağının katıldığı hava savunma görevlerinde Pakistan Hava Kuvvetleri 3 adet Rafale, 1 adet Su-30 ve 1 adet Mig-29 uçağını düşürdüklerini açıkladı. Hint tarafının bu açıklamaya sessiz kalması kayıpların doğruluğunu göstermektedir.

Pakistan kaynaklarının yaptığı açıklamaya göre saldırıya 72 Hint savaş uçağı katılmıştır. Bunlardan kaçının av/bombardıman, kaçının himaye görevi üslendiğini bilmiyoruz. Hava üslerine hassas güdümlü mühimmatlarla yapılan taarruzlarda hedeflerin isabetle vurulduğu hava fotoğraflarından anlaşılıyor. Ancak Hindistan Hava Kuvvetlerinin gücünü çok sayıda hedefe dağıtması hedefleri harekât dışı bırakacak yeterli yoğunluğu sağlamaktan uzak kalmış, bu da Pakistan’ın etkin olarak hava savunma görevleri icra etmesini engelleyememiştir.

İkinci dalgada 5 uçak kaybı Hindistan’ı geri adım atmak zorunda bırakmış böylece çatışma daha fazla tırmanmadan sonlanmıştır. Eğer bu 5 uçak kaybı olmasaydı Pakistan kendisini savunmak için nükleer silah kullanmak zorunda kalacak ve savaş korkunç bir boyut alacaktı.

Kimin eli kimin cebinde

Bu noktada küçük bir siyasi analiz yapalım. Hava üssü, komuta kontrol merkezi, radar mevzi gibi mukabil hava harekâtı hedeflerine taarruz detaylı planlama gerektirir. Bu da zaman isteyen bir şeydir. Hindistan’ın hedef seçimine bakıldığında bu saldırıyı çok önceden planladığı anlaşılmaktadır. Yani çatışmayı tercih eden taraf Hindistan’dır. O zaman söyle bir çıkarım da yapılabilir: Çatışmayı tetiklemek için 26 turistin öldürülmesi olayından da Hindistan sorumlu olabilir!

Şimdi olaya biraz da jeopolitik açıdan bakalım. Bölgedeki asıl rekabet ABD ile Çin arasındadır.  Washington, Çin’i kuşatma stratejisi gereği Hindistan’ı Çin’e karşı bir tehdit olarak kullanmak istiyor. Çin ise Hindistan’a karşı Pakistan’ı bir denge unsuru olarak görüyor. Aynı zamanda Pakistan, Çin’in Kuşak Yol Projesinin önemli bir güzergahıdır. Pekin, ihracat ve ithalatını Pakistan üzerinden geçecek kara ve demir yolları ile okyanusa ulaştırmak istiyor. Malaga Boğazını bypass edecek bir güzergâh da burası. Washington ise Kuşak Yol Projesinin geçiş yapacağı her güzergahı her türlü imkânı değerlendirerek kesme peşinde.

Silahlanma yarışı

Pakistan ve Hindistan’ın hasım olması maalesef bu iki ülkeyi büyük oyuncuların kendi aralarındaki mücadelede taşeron olarak kullanmasına da zemin hazırlıyor.

Bu jeopolitik rekabetin bir parçası olarak Pakistan ve Hindistan bir süredir silahlanma yarışına yönlendiriliyordu. Pakistan, eskiyen F-16 uçaklarının yerine 2010 yılında Çin ile ortak üretim yaptığı Aktif Faz Dizinli Radara (AESA) sahip JF-17 uçaklarını koymaya başlamıştı. Bu noktada ABD, Pakistan’ın Çin’e yönelimi engellemek maksadıyla ambargoyu kaldırarak 2010 yılında 18 adet F-16 Block 52 uçağını teslim etti. Karşılık olarak Hindistan 2016 yılında 36 adet Fransız yapımı Rafale uçağı satın aldı. Rafale uçakları kâğıt üzerinde JF-17 ve F-16’lardan üstündü. Bu sefer dengeyi sağlamak için Pakistan 2022 yılından itibaren Çin’den 60 adet J-10C uçağı ve bu uçakların kullandığı aktif radar güdümlü PL-15E füzelerinin tedarikine başladı. Karşılıklı silahlanma yarışı bu şekilde devam ediyordu. Hindistan tarafı bu yarışta önde olduğunu düşünmüş olmalı ki 7 Mayıs günü çatışmayı başlattı. Amacı Pakistan’a güzel bir ders vererek bölgede Çin’in asıl rakibinin kendisi olduğunu göstermekti. Ancak hiç beklemediği bir sonuç ile karşılaştı. Perde arkasındaki akıl ABD de beklemediği bir sonuç ile karşılaştı.

Önce gören kazanır

Bu beklenmeyen sonucun ne olduğunu ortaya koyup ondan dersler çıkartmaya çalışalım. Aktif Faz Dizinli Radar (AESA) teknolojisi havacılıkta bir çağı kapatıp yeni bir çağ açtı. Çin’in Pakistan’a verdiği J-10C uçakları ve onun kullandığı PL-15E füzeleri AESA teknolojisiyle çalışıyor. Bu kabiliyetlerin üzerine bir de veri-bağı (datalink) ile hava resminin uçaklara aktarma kabiliyeti eklenince hava savunma harekatının başarısı önemli ölçüde artmıştır.

Şimdi basitçe Pakistan’ın çok kabiliyetli olduğu düşünülen Fransız Yapımı Rafale uçağını nasıl düşürdüğünü inceleyelim.

Havadan Erken Uyarı ve Kontrol (AWACS) uçağı, Rafale uçağını tespit eder ve hedef bilgisini Link-17 üzerinden J-10C’ye aktarır.

J-10C, PL-15E füzesini AWACS’tan gelen bilgiye göre ateşler (dynamic link targeting) ama kendi radarı ile hedefe kilitlenmez. Böylece Rafale uçağı kendisine bir hasım uçağın angaje olduğundan haberdar değildir.

Havadaki füze ile füzeyi fırlatan uçak arasında veribağı (datalink) devam ettirilir böylelikle güncel hedef pozisyonu sürekli füzeye aktarılır. Füze bu bilgileri kullanarak hedefe doğru ilerler. Bu esnada füzenin kendi radarı halen aktif değildir.

Rafale’nin üzerinde hem J-10C uçağının radar kilidi olmadığı hem de havadaki füzenin hedef uçak üzerinde kilidi olmadığı için Rafale hâlen kendisine angaje olan düşmandan habersizdir.

PL-15E füzesi aktif radar güdümlü bir füzedir. Tahminen füzenin kendi radarı hedefe çarpmaya 15-30 sn gibi kısa bir süre kala aktif hale gelmekte, takiben hedef uçağa kilitlenmektedir. Bu noktada zaman çok kısa, mesafe çok yakın ve PL-15E’nin kendi radarı da EASA tabanlı olduğu için füzeyi elektronik karıştırma ile engellemek mümkün olmaz.

Rafale uçaklarına bu taktikle yapılan saldırı tam bir sürpriz olmuş ve çok önemli bir başarı elde etmiştir.

Ortaçağ Hava Kuvvetleri

Sıra geldi Türkiye’nin alacağı derslere. Şu an Türk Hava Kuvvetlerinin 21’inci yüzyılda Ortaçağı yaşadığı acı bir gerçektir. EASA teknolojisine sahip tek bir savaş uçağımız bile yok. Basit bir benzetme yapacak olursak, vurucu gücümüzün belkemiğini oluşturan F-16 uçakları burunlarında “çanak anten”e benzeyen çok eski teknoloji bir radar taşımaktadır.

EASA teknolojisini bu çanak antenlerden yüzlercesinin bir araya gelerek beraberce çalışmasına benzetebilirsiniz. EASA radarları çok uzaktan düşmanı görebilmekte ve aynı zamanda elektronik karıştırmadan da etkilenmemektedir.

Bir av önleme uçağının düşman uçağına üstünlük sağlaması için 3 temel avantajının olması gerekir: 1) Düşmanı önce görmelidir. 2) Düşmana daha önce ateş edebilmelidir. 3) Tehdide karşı kendini koruma kabiliyeti düşmandan daha iyi olmalıdır. Maalesef bu üç özellik de bizim F-16 uçaklarımızda mevcut değildir.

Özgür adı verilen F-16 modernizasyon projesi kapsamında ASELSAN Milli AESA Burun Radarının testleri halen devam etmektedir. Projenin ne zaman biteceğini bilmiyoruz. Proje tam başarılı olsa bile F-16 çok küçük bir uçaktır ve burun yapısı çok dardır. Bu sebeple bu uçağa yeterince büyük bir anten ve donanım yerleştirmek pek mümkün olmayacaktır. Haliyle AESA radarlı F-16’nın da performansı yine kısıtlı olacaktır. Milli Muharip Uçağımız Kaan’ın harbe hazır olmasına daha uzun yıllar var. Dolayısıyla Türk Hava Kuvvetleri düşmanı erken görme problemini çözmek için acilen başka şeyler yapmak zorundadır.

Erken İhbar ve Kontrol Uçaklarımız (HİK) NATO ve ABD destekli Link-16 kabiliyeti vasıtasıyla havadaki av/önleme uçaklarına ve yerde konuşlu hava savunma sistemlerine hava resmini aktarabiliyordu. Ancak ABD ile yaşanan S-400 krizi sonrası Washington bu sistemin kriptolarını vermeyi kesince bu imkân kabiliyetimiz kayboldu. Çok da iyi oldu. Gerçek bir savaşta bu kabiliyeti kaybetmektense gerçeklerle barış döneminde yüzleşmek önemlidir.

Ne yapmalı

Yapılması gereken en önemli ve ilk şey kendi Link-17 sistemimizi geliştirmektir. Bu kabiliyet sayesinde havadaki uçaklarımıza, denizdeki gemilerimize ve karadaki savunma sistemlerimize hava resmini kesintisiz aktarabiliriz. Bu sayede her türlü silah sistemimiz düşmanı ondan daha önce görme imkanına sahip olacaktır.

İkinci yapılması gereken şey TÜBİTAK-SAGE’nin geliştirdiği aktif radar güdümlü Göktuğ ve Gökhan füze projelerinin bir an önce tamamlanması ve bu füzelerin F-16 uçaklarımızdan radar kilidi olmadan HİK uçağından gönderilen hedef bilgisine göre ateşlenme imkanının kazanılmasıdır (dynamic link targeting). Eğer bunu başarabilirsek F-16 uçaklarının radar zafiyeti bir ölçüde kapatılmış olacak ve Kaan uçağı envantere girene kadar ara bir uçak satın alma ihtiyacı ortadan kalkmış olacaktır.

Üçüncü aşamada Göktuğ ve Gökhan gibi aktif radar güdümlü füzeler, Aksungur ve Akıncı gibi insansız hava araçlarına entegre edilmelidir. Bu entegrasyon, bahse konulu SİHA’ların ateşledikleri hava savunma füzelerini veribağı (datalink) ile desteklemesini de içermelidir. Böylece havada 40 bin feet yükseklikte 24 saat ateşlenmeye hazır füzelerimiz olacaktır. Bu korkunç bir caydırıcılıktır. Bu SİHA’ların komuta kontrolü açıkta görev yapan Deniz Kuvvetleri unsurlarına da devredilebilir. Böylece gemilerin tepesinde bekleyen SİHA’lar alçak irtifadan yaklaşan tehditlere karşı savunma zafiyetini de gidermiş olacaktır.

Bütün bu saydıklarımız hali hazırda devam eden milli projelerin hızlandırılmasıyla başarılabilir. Ne F-35 gibi bir uçağa inanılmaz paralar vermek gerekmektedir ne de Rusya’dan yeni hava savunma sistemlerini satın almaya ihtiyaç vardır. Mevcut projelerin önceliklendirilmesi zafiyetlerimizi önemli ölçüde kapatacaktır.

1) Link-17 sayesinde uçaklarımız ve gemilerimiz düşmanı onlardan daha önce görebilir.

2) Veribağı kabiliyetli (dynamic link targeting) Göktuğ ve Gökhan füzeleri sayesinde düşmana daha önce atış yapabilir.

3) F-16 uçaklarımızın elektronik harp kabiliyetlerinde ciddi problemler vardır. Biraz önce saydığımız iki kabiliyeti kazanmak F-16 uçaklarımızın kendini koruma ihtiyacını da önemli ölçüde azaltacaktır.

Bir musibet bin nasihatten iyidir

Bütün parayı İHA ve SİHA’lara yatırmak akıllıca bir silahlanma stratejisi değildir. Olası bir çatışmada bir saat içerisinde 5 tane uçağımız düşürülürse hükümet de düşer. Adama sorarlar sen paraları nereye yatırdın diye? AKP Hükümeti silah sanayinde sağladığı ilerlemeyi önemli bir seçim propagandası olarak kullanmaktadır. Ancak gerçekler Hava Kuvvetleri açısından hiç de iç acıcı değildir. Dost acı söyler. Biz söyleyelim gerisi karar vericilere kalsın.

Küresel Etkiler

Son olarak Pakistan-Hindistan hava çatışmasının küresel etkilerine değinerek makaleyi noktalayalım. Bu çatışmadan sonra Çin’liler PL-15E füzelerinin üretildiği fabrikanın görüntülerini yayınladırlar. Füzeler insan eli değmeden robotlar vasıtasıyla üretiliyordu. Bu görüntülerle Çin dünyaya çok kısa sürede çok sayıda füze üretebileceği mesajını verdi. Hava hava füzeleri çok pahalı silahlardır, Çin’in yaptığı seri üretim bu silahların fiyatının ciddi şekilde düşük olmasını sağlayacaktır. Füzelerin gerçek bir çatışmada başarılı olduğu da görülmüştür. Bu durumda birçok ülke silah satın alırken, Batılı ülkelere göre çok daha ucuz ama aynı zamanda etkili silahlar üreten Çin’e yönlenecek, bu ise Batı’nın silah pazarını daraltacaktır. Eskiden silah pazarında Batılı firmalar ile Rus firmaları rekabet halindeydi, zannedersem önümüzdeki yıllarda Rusların yerini Çinliler alacak.

Pakistan-Hindistan hava savaşında J-10C uçakları ve PL-15E füzelerinin başarısı aynı zamanda ABD’ye çok ciddi bir mesaj olmuştur. Çin artık konvansiyonel olarak da çok güçlü olduğunu göstermiştir. Bundan sonra ABD, Doğu Asya’da Çin ile olası bir çatışmadan kaçınacaktır.

Yorumlar
  1. Yalcin Ozkutuk dedi ki:

    Kısa, öz, hamasetten uzak, saha bilgisinin verildiği, gerçekçi bir yazı. Osman Albayımi 2001-2003 döneminde akademide iken tanımıştım. Değerli bir buyugumdur.

  2. Coşkun Şahinoğlu dedi ki:

    Güzel ve anlaşılır bir özet olmuş, teşekkürler. Umarım bölgemizde gerçek anlamda caydırıcılığı yüksek bir hava gücüne sahip olmanın ne kadar hayati önemde olduğu anlaşılır. Hava üstünlüğünü sağlamadan hiçbir harekat başarıya ulaşamaz.