savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,3203
EURO
37,4796
ALTIN
2.927,74
BIST
8.876,22
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
27°C
Ankara
27°C
Az Bulutlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
22°C
Pazar Çok Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Parçalı Bulutlu
21°C

NATO Masalları

NATO Masalları
A+
A-

 

NATO Masalları

 

‘‘Bütün hayvanlar eşittir, fakat bazı hayvanlar diğerlerinden daha fazla eşittir.’’ George Orwell

 

Ercan Caner,  Sun Savunma Net, 29 Şubat 2020

 

Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Milleti savaşa götürünce vicdanımda acı duymamalıyım. ‘‘Öldüreceğiz’’ diyenlere karşı ‘‘Ölmeyeceğiz’’ diye savaşa girebiliriz. Lakin milletin hayatı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir. 

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu, Türk Orduları Başkomutanı Gazi Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK

 

Son günlerdeki gelişmeler nedeniyle kamuoyunda NATO, Türkiye’nin durumu ve Kuzey Atlantik Anlaşmasının bazı maddeleri üzerinde çeşitli görüşler ileri sürülmekte ve tartışılmaktadır.

 

Yazımıza; Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün savaş hakkında söylediği; ‘‘Milletin hayatı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir’’ sözünü hatırlayarak başlayalım ve Kuzey Atlantik Anlaşmasının giriş cümlesinde geçen ‘‘BÜTÜN HALKLAR’’ ve ‘‘HÜKÜMETLER’’ ifadeleri üzerinde biraz duralım.

 

04 Nisan 1949 tarihinde, Birleşik Devletlerin Washington D.C. kentinde imzalanan Kuzey Atlantik Anlaşmasının giriş cümlesi aşağıdaki gibidir.

Kuzey Atlantik Anlaşmasının giriş cümlesinin ilk paragrafında geçen; ‘‘bütün halklar ve hükümetlerle barış içinde yaşama arzusu’’ ifadesi, Atatürk’ün ‘‘Yurtta sulh, cihanda sulh’’ sözleriyle bir arada okunmalıdır.

 

İkinci cümlede geçen ‘‘HALKLARININ’’ ifadesi de önemlidir. Orijinal İngilizce metinde bu ifade ‘‘their peoples’’, Fransızca metinde ‘‘leurs peuples’’, İspanyolca metinde ‘‘sus pueblos’’ ve Almanca metinde de ‘‘ihrer Völker’’ şeklinde geçmektedir. Türkçe metinde geçen ‘‘BÜTÜN HALKLARIN’’ çevirisi tamamen yanlıştır.

 

Giriş cümlesinde geçen bu ifadenin iki boyutu vardır. Bunlardan birincisi; bu anlaşmaya imza koyan devletlerin KENDİ HALKLARININ, özgürlükleri, ortak mirasları ve uygarlıklarını korumakta kararlı olmaları gerekmektedir, bütün halkların değil. İfadenin ikinci boyutu ise anlaşmaya imza koyan devletlerin, ne NATO üyesi ülkelerin, ne de bütün halkların özgürlükleri, ortak mirasları ve uygarlıklarını korumak için endişe duymalarına ve hamle yapmalarına hiç ama hiç gerek olmadığıdır. Yani başka ülkelerin halklarının özgürlükleri, mirasları ve uygarlıkları NATO’nun ne kendi içinde ne de kendi dışında görev tanımı içinde yer almamaktadır.

 

Dördüncü Madde

 

Anlaşmanın dördüncü maddesine göre; üye ülkelerden herhangi biri, Taraflardan birinin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı veya güvenliğinin tehlikede olduğu düşüncesinde olduğunda ‘‘danışma’’ maksatlı olarak bütün NATO üyesi ülkelerinin katılacağı bir toplantı çağrısında bulunabilir. Uygulamada bu madde nadir olarak kullanılmakta ve NATO’nun belirli bir sorunla ilgili kaygıları olduğu yönünde bütün dünyaya güçlü bir siyasi mesaj gönderilmektedir.

 

Dikkat edilirse anlaşmaya imza koyan Taraflardan herhangi biri; diğer Taraflardan herhangi birinin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı veya güvenliğinin tehlikede olduğunu düşündüğünde danışma maksatlı olarak NATO üyesi ülkeler toplanacaktır. Yani, ülkenin kendisinin yanı sıra, başka bir TARAF ülke de aynı kaygılarla bir danışma toplantısı çağrısında bulunabilir.

 

NATO Anlaşmasının ünlü beşinci maddesi ‘‘Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için’’ maddesi olarak da bilinmektedir ve NATO organizasyonunun temel taşıdır. Madde 5, üye ülkelerden birine yapılan saldırının bütün üyelere yapıldığı anlamına geldiğini ifade eder ve kollektif bir savunma olasılığını harekete geçirir.

 

Beşinci Madde

Fakat NATO Anlaşmasının bu ünlü beşinci maddesi sadece, ‘‘saldırıya uğrayan taraf veya taraflara yardım edilmesi’’ ve ‘‘gerektiğinde silahlı güç kullanma dâhil harekete geçilmesi’’ konularında anlaşmaya imza koyan devletleri bağlamaktadır. NATO Anlaşmasının beşinci maddesi, kesinlikle otomatik olarak bir askeri faaliyet uygulanacağı anlamına gelmemektedir.

 

Madde 4 ve 5’in uygulanması kararı nasıl alınır? Bütün NATO üyesi ülkelerin kabul etmesi mi gerekir yoksa bu bir çoğunluk veya oybirliği ile karar alınmasını gerektiren bir durum mudur? Teorik olarak Madde 4 ve Madde 5 sadece NATO üyesi bir devletin talebiyle uygulamaya koyulabilir. Bununla birlikte Madde 5, bugüne kadar sadece bir kez, Birleşik Devletlere karşı 11 Eylül 2001 tarihindeki terör saldırılarının hemen sonrasında uygulanmıştır.

 

1999 ile 2003 yılları arasında, NATO karargâhında planlama ve operasyonlar başkanlığı görevini yürüten NATO eski genel sekreter yardımcılarından Dr. Edgar Buckley, beşinci maddenin uygulanması kararının Brüksel kentinde, herhangi bir üyenin bireysel talebi olmadan, bütün üye ülkelerin kollektif kararıyla verildiğini yazmıştır.

Teorik olarak uygulanabilir olmasına rağmen, taraflar talep etmediklerinden; 1964 Tonkin Körfezi ve 1968 Pueblo olayları ile 1982 Falkland Savaşında, NATO Anlaşmasının ünlü ‘‘Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için’’ maddesi uygulanmamıştır.

05 Ağustos 1964 tarihinde meydana gelen Tonkin Körfezi olayında, Kuzey Vietnam torpido botlarının, Maddox ve Turner Joy adlı Amerikan destroyerlerine saldırdığı iddia edilmiş ve sonrasında Başkan Lyndon B. Johnson’un, ABD’nin Vietnam Savaşına askeri müdahalesini büyük oranda artıran Tonkin Körfezi Yasası Kongre tarafından onaylanmıştır.

 

23 Aralık 1968 tarihinde gerçekleşen Pueblo olayında ise yine ABD’ye ait Pueblo adlı istihbarat gemisine Kuzey Kore devriye botları tarafından 83 mürettebatıyla birlikte el koyulmuştur. Gemiye el koyma esnasında yaralanan Amerikalı bir denizci hayatını kaybetmiştir. Birleşik Devletler, gemisine uluslararası sularda el koyulduğunu iddia ederek bölgeye savaş gemilerini göndermiş ve aynı anda Kuzey Kore ile 82 denizcinin serbest bırakılması için görüşmelere başlamıştır. Yaklaşık bir yıl rehin tutulan Amerikalı denizciler, 23 Aralık 1968 tarihinde, iki ülkenin aralarında anlaşması sonrasında özgürlüklerine kavuşmuştur.

 

Falkland Savaşı ise 02 Nisan 1982 tarihinde Arjantin’in kıyılarından sadece 480 kilometre uzaklıktaki Falkland (Islas Malvinas) ve Güney Georgia Adalarını işgal etmesiyle başlayan ve altı hafta sonra Arjantin’in teslim olarak işgal ettiği toprakları terk etmesiyle sonuçlanan bir savaştır. Arjantin birlikleri kendi kayıplarına rağmen İngiliz askerlerini öldürmeme konusunda kendilerine verilen emirlere harfiyen uymuşlardır. Savaş esnasında Birleşik Devletler İngiltere’ye koşulsuz tam destek sağlamıştır.

NATO, 9/11 Saldırıları, Afganistan ve Madde 5

 

NATO üyesi ülkeler, yukarıda ifade edildiği gibi; 11 Eylül 2001 tarihinde sözde El Kaide teröristlerinin Birleşik Devletler topraklarında gerçekleştirdiği saldırıların hemen ardından, 12 Eylül 2001 günü oybirliği ile ittifakın en değerli üyelerinden bir tanesi olan Birleşik Devletler için Madde 5’in uygulanmasını kabul ederler.

 

Birleşik Devletler zor günlerinde yardımına koşan NATO ittifakına minnettardır. Ne de olsa 1949 yılında kurulan NATO ittifakında Madde 5 ilk kez uygulanmaktadır ve güzellik de kendisi için yapılmaktadır.

 

Bilindiği gibi; 11 Eylül 2001 tarihinde gerçekleşen olayların sorumluluğu El Kaide terör örgütünün üzerine yıkılır ve terör tehdidi altındaki dünya masalıyla her şey yeniden şekillendirilmeye başlanır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 20 Aralık 2001 tarihinde toplanır ve 1386 Sayılı Karar kabul edilir. Afganistan’a NATO değil, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1386 Sayılı Kararı ile oluşturulan Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF – International Security Assistance Force) müdahale edecektir.

 

 NATO, 2003 yılı Ağustos ayında ISAF komutasını üzerine alacak ve bu durum ISAF’ın misyonunu tamamladığı 2013 yılına kadar sürecektir. ISAF’a kuvvet sağlayan ülkeler arasında 28 NATO üyesine ilave olarak, Moğolistan, Tonga Krallığı ve Singapur Cumhuriyeti dâhil 48 devlet daha bulunmaktadır.

 

Konumuza geri dönelim. Bilindiği gibi bütün önemli NATO kararları oybirliği ile alınmaktadır, bu nedenle Madde 5’in uygulamaya koyulması da 28 üye ülkenin onayını gerektirmektedir. Acaba 28 üye ülkenin NATO ittifakı nezdinde önemi ve ağırlıkları aynı mıdır?

 

George Orwell’in ilk kez 1945 yılında yayımlanan Hayvan Çiftliği adlı romanında; Manor Çiftliğinde yaşayan hayvanlar, çiftliği insan sahiplerinden ele geçirir ve ‘‘Snowball’’ adlı domuz tarafından çiftliğin adı Hayvan Çiftliği olarak değiştirilir.

 

İncil’de yer alan On Emir’den esinlenen hayvanlar, ele geçirdikleri çiftlikte hayvan davranışlarını bir sisteme bağlamak maksadıyla ‘‘Yedi Emir’’ adlı bildirgeyi hazırlar ve ambarın duvarına yazarlar. ‘‘Bütün Hayvanlar Eşittir’’ hayvanlığın yedinci emridir. Hayvan Çiftliğinde sonradan iktidarı ele geçiren domuzlar ve kudretli domuz Napoleon bu emri; ‘‘Bütün hayvanlar eşittir, fakat bazı hayvanlar diğerlerinden daha fazla eşittir’’ şeklinde değiştirecektir.

 

Ne dersiniz? Acaba NATO tarafından sağlanan kollektif savunma garantisi söz konusu olduğunda; hâlâ bütün üye ülkeler eşit midir, yoksa bazı üye ülkeler diğerlerinden daha fazla mı eşittir?

 

Türkiye ve Madde 4-5 Talepleri

 

Türkiye ilk kez 2003 yılında, Irak Savaşı esnasında güvenliğini tehdit altında görerek NATO’dan Madde 4 kapsamında yardım talep etmiş ve NATO da Türkiye’nin Irak sınırı boyunca güvenlik tedbirlerini geliştirmiştir. Fakat bazı üye ülkeler ilk anda Irak’ta askeri faaliyetlere karşı çıktığından, NATO Watch Direktörü Ian Davis’e göre bu kararın alınması oldukça zor olmuştur. NATO bünyesinde neler yapılması gerektiği konusunda tartışmalar yaşanmış ve sonunda AWACS gözlem uçakları ve Patriot bataryalarının yerleştirilmesi kararı alınmış ve uygulanmıştır.

NATO’nun gaz almak maksadıyla ara sıra Türkiye’ye gönderdiği solda AWACS uçağı, sağda ise bir Patriot hava savunma sistemi

 

2012 yılında bir Türk jetinin Suriye tarafından düşürülmesinin ardından Türkiye yine Madde 4 kapsamında toplantı çağrısında bulunmuştur. 2012 yılı Ekim ayında Suriye’den Türkiye topraklarına top mermisi atılması sonrasında Türkiye sınırına Patriot bataryaları yeniden yerleştirilmiştir. 2015 yılında önce Birleşik Devletler, sonra da Almanya Türkiye’deki Patriot bataryalarını geri çekmiştir.

 

Takvim yaprakları 26 Temmuz 2015 tarihini gösterdiğinde, Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yapar ve Türkiye’nin, ulusal güvenliğine yönelik son saldırı ve tehditler üzerine, terörizme karşı alınan tedbirler ve icra edilen operasyonlar hakkında müttefiklerini bilgilendirmek ve istişarelerde bulunmak amacıyla, Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 4. maddesi çerçevesinde NATO Konseyi’nin toplantıya çağırıldığını duyurur.

 

Rus Hava Kuvvetlerine ait SU-24 tipi savaş uçağı 24 Kasım’da Suriye sınırında TSK tarafından düşürülür. Türkiye, uçağın sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle angajman kuralları çerçevesinde düşürüldüğünü açıklar. Ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu iddianın gerçek olmadığını belirterek, “Uçak vurulduğunda altı bin metre yükseklikte, Türk topraklarından bin kilometre uzaklıkta uçuyordu” açıklamasını yapar. NATO üyesi ülkeler şoka girmiştir, Rus hava kuvvetlerine ait savaş uçakları da zaman zaman hava sahası ihlalleri yapmakta, fakat düşürülmemektedir.

Türkiye-Suriye sınırı yakınlarında, bir Türk F-16 savaş jeti tarafından vurulduktan sonra yanarak düşen SU-34 modeli Rus savaş uçağı. Putin olayı ‘‘Arkadan Bıçaklama’’ olarak nitelendirmiştir. 21 Kasım 2015. Foto: AFP

 

Uçağı vur emrinin kim tarafından verildiği uzun süre tartışma konusu olur. Tartışmalara, Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Araştırma Görevlisi Ruslan Kurbanov, nokta koyar ve 2016 yılı Aralık ayında yaptığı bir açıklamada bu talimatın ne cumhurbaşkanı ne de başbakan tarafından verilmediğini, vur emrinin İncirlik Üssü’nde nöbetçi olan FETÖ mensubu bir albay tarafından verildiğini açıklar.

 

Türkiye uzun yıllardan beri NATO üyesidir. Fakat özellikle Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra, Türkiye’nin bütün üyelerle eşit olduğu varsayımının doğru olduğuna inanmıyorum.

 

Yazıyı Doug Bandow’un 27 Temmuz 2016 tarihinde Forbes’te yayımlanan yazısından bir paragraf ile bitirelim. ‘‘NATO’nun kendisi büyük bir tarihi hatadır, Ankara’nın NATO üyeliği ise çok daha büyük bir yanılgıdır. Soğuk Savaş döneminin Birleşik Devletler liderliğindeki en önemli askeri ittifakı olan NATO’nun, Avrupalılar İkinci Dünya Savaşının yaralarını sardıklarında ve özellikle de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin (SSCB) dağılması sonrasında ortadan kalkması gerekirdi. Bugün gelinen noktada ise Türkiye, ABD ve Avrupa’nın güvenliğini baltalamaktadır. Ankara tek partili otoriter bir yönetim şekline doğru yaklaştıkça, NATO üyeliği giderek daha yersiz bir hale gelmektedir. Medeni bir ayrılık bütün taraflar için en uygun çözümdür.’’

 

Unutmayalım; Hayvan Çiftliği kurulduğunda da bütün hayvanlar eşittiler, ama yıllar içinde çiftlikte durumlar değişmiş ve bazı hayvanlar diğerlerinden çok daha eşit bir statüye sahip olmuştur…

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.