savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3283
EURO
35,0825
ALTIN
2.307,85
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
21°C
Ankara
21°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
24°C
Pazar Açık
24°C
Pazartesi Az Bulutlu
26°C

HİNDİSTAN’DA TÜRK İZLERİ

A+
A-

HİNDİSTAN’DA TÜRK İZLERİ

 

Yazı ve Fotoğraf: Olay Salcan, 13 Ekim 2018

 

Alman bilim adamı Prof. Fritz Neumak Türklerden “içinden çıkarıldıklarında tarih diye bir şey kalmaz” diye söz eder. Dünyada hiçbir toplum dünyaya açılarak Türkler kadar geniş alanlara yayılmamıştır. Gittikleri yerlerde orada yaşayanları etkilemişler ve onlardan da etkilenmişlerdir. Hiçbir zaman sömürmemişler, tam aksine onlarla beraber ahenk içerisinde yaşamayı denemişler ve başarılı olmuşlardır.

Türkler, Hindistan’ı ve asırlarca Çin Hanları olarak Çin’i yönetmişlerdir. Türkler, Hindistan’ı yönetirken Hindistan’ın geldiği seviyeye Hindistan Türklerden sonra bir daha ulaşamamıştır. Tarihin her safhasında var olmuşlar ve tarihin akışını yönlendirmişlerdir. Dünya tarihinin yazılmasında büyük katkıda bulunmuşlardır.

Ortaya koydukları eserlerle dünya sanat tarihine ışık tutmuşlar ve ilime olan katkıları ile bilimin bu gün bulunduğu yere ulaşmasında öncü olmuşlardır. Matematik ve astronomideki akıl almaz buluşları ile bu günkü uzay çalışmalarının öncülüğünü yapmışlardır.

Her ne kadar Batı’nın bilinçli olarak tüm bunları yok saymaları ya da çarpıtmalarıyla ve öğrenimimizin batı kaynaklarına bağımlı olması nedeniyle bu gerçeklere uzak kalmamızın sonucunda yanlış yere yönlendirmemize rağmen gerçekler yok edilemiyor.

Okumaya çok meraklı bir millet olmamamız ve bu konudaki kısıtlı öğrenim hayatımız, Türklerin dünya tarihindeki bu muhteşem rolünü, yeteri kadar iyi bir şekilde öğrenmemizi engellemektedir. Türklerin tarihini, yalnızca Anadolu Türkleri ile sınırlı bırakmak ve hatta geri kalanını yok saymak, Türklere yapılabilecek en büyük kötülüktür. Hele bunu Türklerin yapması affedilir gibi değildir.

Gerçekte Anadolu Türk tarihi, Türk tarihinin yalnızca bir bölümüdür. Ne yazık ki Türklerin tarihini Arap, Çin ya da batı kaynaklarından öğrenmekteyiz. Yazılı tarihlerinin eksikliği, Türklerin tarihi yaparken yazmaktan uzak olmalarından da kaynaklanmaktadır.

İşte bu açığı kapatmak fırsatını, dünyada Türklerin tarihte bulunduğu ülkeleri gezerek buldum. Türkler tarafından yaratılan eserlerin şaheserliğinden ve atalarımızın geldikleri yeri görmekten gurur duydum. Ben atalarımla gurur duyarken, acaba onlar bugünkü durumumuz hakkında bizimle gurur duyarlar mı idi? Büyük bir şüphem var. Her şaheserlerine bakarken gururun yanında utanç ve suçluluk duyuları içerisindeydim.

Hindistan, dünya yüzeyinde Türklerin bıraktıkları eserlere sahip olması açısından son derece önemli bir ülke. Sadece bu nedenle Türklerin çok daha fazla ilgi göstermeleri gerekmektedir. Bir Türk için aman canım çok uzak görmesem de olur diyemeyecekleri bir ülke.

Ben bu yazımda sizlere Hindistan’da gördüğüm muhteşem Türk eserlerinin bazılarını anlatmaya çalışacağım.

Hindistan tarihi ve kültürü ile çok zengin bir ülke. Gezmek, görmek ve anlatmakla bitmez. Burada her şey farklı. Farkı fark ettikçe de keyif alıyor, gördüklerinizi daha da bambaşka bir gözle görmeye başlıyorsunuz.

Kirliliğinin bu kadar yoğun olmasının, fakirliğe rağmen insanların güler yüzlülüğünün, çevrede ineklerin ve hayvanların insanlarla beraber yan yana yaşamalarının, her köşe başına mabet inşa etmelerinin, bu kadar yoğun korna sesinin ve bu ülkede nüfusun bu kadar kalabalık olmasının nedenini anladıkça bu ülkeyi daha da seviyorsunuz.

Gezip gördükçe, tanıdıkça ve özellikle Türklerin burada her alanda yarattığı muhteşem eserleri gördükçe, şaşkınlığım ve hayranlığım bir kat daha artıyor. Herkesin görmesi gereken bir ülke. Özellikle Türklerin gezi listesinde birinci sıraya koyacakları bir ülke. Türkler ve Türk tarihi açısından da çok ama çok önemli bir yer.

Hindistan, Türk izlerinin en yoğun olduğu ülkelerin başında geliyor. Çünkü Türkler, bu ülkeyi asırlarca idare etmişler. Ben Hindistan’ı görmeden evvel Türklerin inşa ettiği eser olarak yalnızca Taç Mahal’i bilirdim. Başlarda yalnızca benim bu durumda olduğumu düşünmeye başladım ve kendime de kızdım. Ancak sonra anladım ki çoğunluk böyle. Hindistan ve özellikle Türklerin burada yaptıkları konusunda bilgilerimiz kısıtlı. Ben bunları öğrenmekle kalmadım, gittim, gördüm ve gurur duydum.

Adriyatik, Macaristan, Cezayir’den Hindistan dahil Hindiçin’e kadar Türklerin bilim, sanat, yönetim, insan hakları alanlarında bugün dahi hayal olan üst düzeydeki izlerini ve her biri sanat şaheseri eserlerini görebilirsiniz. Bunlar insanlık tarihine bırakılan en büyük eserlerdir. Bunları görmeden ve gezmeden yalnızca fotoğraflarına bakıp yazılarını okumakla tam bilgi sahibi olamazsınız. Bunları yakından görmek lazım. Bu bir insanın gözlerinin içine bakarak konuşmak gibi. Ancak onların muhteşemliğini ve ihtişamını görünce; Türklerin dünya tarihinde çok büyük bir alanda yaşayarak, ne kadar büyük işler yaptıklarını, dünyaya ve insanlığa ne kadar büyük hizmet verdiklerini anlayabilirsiniz. Her ne kadar ülkeler bunları söylemekten kaçınıyorlarsa da; büyük bir eser ve işin arkasında Türklerin olduğunu hissedebiliyorsunuz. İşte bu anda duyduğunuz gururla yüzünüze yayılan tebessüme engel olamıyorsunuz. Başınız da ister istemez kendiliğinden dikleşiyor, göğsünüz kabarıyor, sanki boyunuz büyüyor.

Yukarıda Hindistan’dan söz ederken bir ara Türklerin yarattığı eserler bakımından en yoğun ülke diye bahsetmiştim. Ancak bir adım daha ileri giderek Hindistan’daki eserlerin en büyük ve güzelleri Türkler tarafından yapılmış ve Hindistan en zengin ve huzur dolu dönemini Türkler zamanında yaşamıştır diyorum.

TAÇ MAHAL

Hindistan ve Türk eserlerinden söz edilince, akla hemen Taç Mahal geliyor. Doğrudur. Bu yazının başlığını okuyunca ister istemez sizin de aklınıza Taç Mahal gelmiştir. Gerçekten Taç Mahal, Hindistan’ın sembolü olmuş bir eser. Taç Mahal ve Hindistan birbirlerinden ayrılamayacak kadar beraber olmuşlar. Burası, Hintliler ve turistler tarafından en çok ziyaret edilen yerlerin başında geliyor.

Taç Mahal, Türkiye ve dünyada çok tanınmaktadır. Muhteşem bir anıt mezar. Bana kalırsa bu eserin bu kadar tanınmasının gerçek nedeni, hikayesidir. Eseri tanıyanlara sorsanız size detayları ile anlatırlar. Çünkü duygu yüklü, büyük bir aşk hikayesidir. Gerçekte Hindistan’da her şeyin ve her olayın bir hikayesi vardır. Ama Taç Mahal’in hikayesi çok ama çok romantiktir ve herkes de romantizmi az veya çok sever.

Bu kadar büyük, şaheser ve çok tanınan bir eser olmasına rağmen, bana göre kesinlikle Hindistan’daki en büyük ve en muhteşem Türk eseri değil. Ağra Kalesi’ni, Amber Kalesi’ni, Fetihpur Sikri’yi, Cihangir Mahal’i ve irili ufaklı bir çok Türk eserini görmeden önce ben de en büyük eserin Taç Mahal olduğunu sanıyordum. Diğerlerini gördükten sonra fikrim değişti.

Taç Mahal, çok ama çok güzel, insanı büyülüyor, bir binaya bakar gibi bakmıyorsunuz. Sanki yaşıyor. Hayat dolu. Mermerleri, parlaklığını Cihangir Şah’ın eşinin ölümü için döktüğü göz yaşlarından almış gibi. Duvarlarındaki süslemeler, onun için ağlarken söylediği hüzün dolu sözleri yansıtıyor. Hep bu hikayeyi duyuyorsunuz. Esen rüzgarda, uçan kuşta, çiçeklerde, ağaçlarda her yerde. Şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki, Taç Mahal Hindistan’ın en güzel yeri. Bu duygu yükü ile Taç Mahal insana bir başka güzel görünüyor. Hatta burayı ziyaretim Kurban Bayramı’nın ilk gününe rastladığı için, bayram namazını kılan binlerce Müslümanın bayram namazını kılışını ve namazdan sonra birbirleri ile bayramlaşmalarını görmek fırsatını buldum. Bu görüntü, Taç Mahal’in romantik havasına ilahi bir hava katması açısından görülmeye değerdi. Senede iki gün olan bu anı yakalamak şansına sahip olduğum için kendimi şanslı görüyorum.

AGRA KALESİ

Babür Türk İmparatorluğu’nun ilk başkenti olan Agra şehrinde Taç Mahal’den sonra görülecek en büyük Türk eserlerinden birisi de Agra Kalesi’dir. Geniş bir alana yayılan bu kale, mermer ve ağaç oymacılığında eşsiz eserlere sahiptir. Kalenin uzaktan görünüşü ve giriş kapısının heybeti insanı etkiliyor.

Yazıtlarında ancak bir inci ile kıyaslanabileceği belirtildiği için, İnci Camisi adını alan ve beyaz mermerden yapılmış camisindeki işçilik, hepimizi şaşırtacak kadar muhteşem.

Bu kaledeki en duygusal bölüm, kesinlikle Oktagonal Kule. Çünkü Taç Mahal ile ilgili. Taç Mahal’i yaptıran Şah Cihan, bu kuleyi ölen karısı için ölmeden önce yaptırmış. Tesadüfe bakın ki, Şah hayatının son yedi senesini de Taç Mahal’i seyrederek burada geçirmiş. Kulenin en büyük özelliği, Taç Mahal’in buradan çok iyi görülebilmesi. Siz buna kaderin bir cilvesi ya da tesadüf diyebilirsiniz. Ama hayatta her şey var.

Agra kalesi içinde Müslümanlar için cami, Hindular için de tapınak mevcut. Türklerin hakim olduğu her yerde olduğu gibi burada da farklı inançlara ait kutsal mekanları birlikte görebiliyoruz. O gün Türklerde din, dil ve ırk ayrımı gözetilmeden ulaşılan yaşam seviyesinin ve insana verilen değerin bu gün neresindeyiz acaba? Düşündürücü değil mi?

FETİHBUR SİKRİ

Agra’ya 40 km. uzakta olan ve bir zamanlar İmparatorluk’a başkentlik yapmış olan Fetihbur Sikri, şu anda çok iyi korunan bir hayalet şehir görünümünde.

Hikayesi enteresan. Size bir hikaye daha. Kısaca anlatayım.

Ekber Şah, Sikri adlı bu yerde yaşayan Selim isminde ermiş bir zatı ziyaret ederek varisi olabileceği bir erkek çocuğu olmadığından yakınarak, bu konuda yardımını ister. Selim de ona bir oğlu olacağı müjdesini verir, ama burasını başkent yapması şartıyla. Ekber Şah da burasını başkent yapar, ama bir zaman sonra su sıkıntısından dolayı burasını terk etmek zorunda kalırlar. Ancak Şah’ın da üç oğlu olur ve Selim’e burada anıtsal bir mezar yapılır.

Fetihbur Sikri’deki Ekber’in Hristiyan, Hindu ve Müslüman olan üç eşinin kaldıkları binaların her üç tarzdaki geleneksel mimari yapıları ve motifleri çok dikkat çekici. İnsana ve inanışlara verilen değer konusunda ders gibi. Selim’in mezarının bulunduğu bina ve çevresi ise görülmeye değer ve özellikle taş işçiliği insanı hayrete düşürecek kadar sanat dolu.

AMBER KALESİ

Hindistan’da anlatılacak o kadar çok ve birbirinden güzel eserler var ki, hangisini anlatsak. Kitaplara sığmaz. Burada anlatmakla da bitmez. Bunların en güzellerinden ve ihtişamlılarından birisi de Jaipur’daki Amber Kalesi.

Buraya filler sırtında çıkılıyor. Fillerin başını ve hortumunu o kadar güzel boyamışlar ki günün güzelliğine buradan başlıyoruz. Erken saatlerde gittiğimiz için güneşin doğuşunu seyrederek fil sırtında yavaş yavaş kaleye tırmanmanın verdiği haz doyumsuz.

Amber Kalesi surlarla çevrilmiş. Surların dağları inişli ve çıkışlı aşarak şehri çevrelemesi bize Çin Seddi’ni hatırlatıyor. Onun kadar uzun ve geniş olmamasına rağmen görüntüsü harika. Kale hakim bir tepenin üzerine kurulmuş. Gezmek günün büyük bir bölümünü alıyor. Kaleden aşağıya rikşalarla iniyoruz. Çok eğlenceli oluyor.

Şehrin içinde bulunan Hawa Mahal ise, pencere ve balkonları ile üne kavuşmuş son derece göz alıcı bir mimari yapıya sahip.

Öğretim hayatımızda Türk tarihini Afrika, Avrupa, Asya, Ortadoğu, Orta Asya ve Uzak Doğu’da hep kahramanlık öykülerini, kükreyen atları, kazanılan savaşları, kılıç şakırtılarını okuyarak öğrendik. Ancak gezerek, görerek ve yaşayarak Türklerin din, ırk, dil ve renk gözetmeksizin insanları kucakladıklarını; özgürlük, insan hakları ile bilim ve sanata ne kadar önem verdiklerini anlıyoruz. Atlas Okyanusu’ndan Hint Okyanusu’na, Karadeniz’den Basra Körfezi’ne kadar, dünyanın büyük bir bölümünde dünyaya ve insanlığa mal olmuş muhteşem eserlerini gördükçe atalarımızla gurur duyuyoruz.

Bize Avrupa’nın yaşadığı Rönesans ve Reform’u detaylı olarak öğrettiler. Türklerin dünyada bıraktıkları eserleri görünce, onların ne Rönesans ve ne de Reform’a ihtiyaçları olmadığını, zaten varlık süreçlerinin her safhasında bunu yaşadıklarını, ihtiyacı olanlara ışık tuttukları neticesine ulaşıyorum.

Dünya tarihinde örnekleri çok olan ülkelerin işgal ettikleri ülkelere esaret ve acı götürmelerine rağmen, Türklerin işgal ettikleri her yere beraberlerinde ilim, özgürlük, barış, adalet ve insan haklarını götürmelerini gezdikçe görüyorum. Emin olun bizden binlerce kilometre uzakta olan Hindistan’da da durum aynı.

Dünya’daki Türk izleri, görülmeye değer baş yapıtlar ve anıt eserler.

Hoşça kalın.

 

FOTOĞRAF GALERİSİ

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.