savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3285
EURO
35,0893
ALTIN
2.297,14
BIST
9.041,24
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
21°C
Ankara
21°C
Az Bulutlu
Cuma Parçalı Bulutlu
23°C
Cumartesi Açık
24°C
Pazar Açık
24°C
Pazartesi Az Bulutlu
25°C

Bunu Bir Hâkim Söyledi: “Adalet Her Zaman Tecelli Etmez Avukat Bey”!..

Bunu Bir Hâkim Söyledi: “Adalet Her Zaman Tecelli Etmez Avukat Bey”!..

Bunu Bir Hâkim Söyledi: “Adalet Her Zaman Tecelli Etmez Avukat Bey”!..

 

Müyesser Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu G4 Blok, 01 Eylül 2020

 

 

Yaklaşık iki yıl önce Kırklareli’de görülen 15 Temmuz davasında yaşananları anlatmıştık.

Yazının konusu, dava dosyasındaki garipliklerden ziyade, mahkeme heyeti ile heyetteki üyelerden birisinin, “Başkan bana baskı yapıyor.” diye isyan etmesiydi.

Hem de ne isyan!.. Bu mahkemenin baktığı ikinci darbe davası başlamak üzereyken, ilgili hâkim gördüğü baskıyı önce sözlü olarak dile getirir. Ardından dilekçe yazıp heyete sunar ve davadan çekildiğini açıklar. Başkan ile arasında tartışma yaşanır. Sonunda, “isyankâr” hâkim salondan çıkar gider, duruşma da ileri bir tarihe ertelenir.

Sanık avukatlarından birinin, mahkeme heyetinin yanı sıra savcı hakkında HSK’ya suç duyurusunda bulunmasıyla, olay Ankara’ya intikal eder.

Ne mi olur? “Başkan bana baskı yapıyor” diyen üye hâkimin görev yeri değiştirilir. Yani Başkan kalır, o gönderilir!..

Peki, hakkında birçok iddia ve şikâyet olan savcı hakkında herhangi bir işlem yapılır mı? Hayır. Ancak bu sene başında Bylock kullandığı gerekçesiyle açığa alınır.

Savcı hakkındaki iddiaların en başında gelen; 15 Temmuz gecesi 55’inci Mekanize Tugayı’nda tankları hazırlayan ve çalıştıran tek tabur komutanı olduğu öne sürülen yarbayı, o ildeki bir polis müdürüyle “tarikat kardeşliğinden” dolayı kollaması, hakkında iki kez “kovuşturmaya yer yok” kararı verip, sanık olması gerekirken tanık yapmasıdır.

Savcının Bylock’tan açığa alınmasından sonra bu yarbay, hakkında dava açıldığını ve kendisinin 12 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldığını belirtelim.

 

4 Yıl Sonra Ortaya Çıkan Çok İlginç Tutanak

İşte bu mahkemede ve davada yeni gelişmeler var. Ancak bunları aktarmadan önce 2 yıl önceki yazımıza konu olan sanık hakkındaki iddiaları ve verilen hükmü de özetle hatırlatmamız gerekiyor.

15 Temmuz’dan sonra 55’inci Mekanize Tugayı İstihbarat Şube Müdürü Ş.T. gözaltına alınır. Bosna-Hersek’teki 6 aylık geçici görevini tamamlayıp, sadece 4 gün önce burada işbaşı yapan Ş.T. Tugay Komutanı’nı bile tanımamaktadır. 15 Temmuz’da tugayda yapılan toplantıya da katılmamıştır. Bu nedenle savcı tarafından serbest bırakılır.

Evine gittiğinde, Harbiye’den devre arkadaşı E.H. geçmiş olsun telefonu açtığında Ş.T. “Ben kurtuldum, ama korkma senin ismini söylemedim.” der. E.H. “Ağabey maiyetimi teçhizatlandırdım. Eyleme geçmeye hazırız, seni desteklerim.” şeklinde karşılık verir.

Bu telefon konuşmasından iki saat sonra ise her ikisi de tutuklanır.

Peki bu kadar kısa sürede konuşmadan kim, nasıl haberdar olmuştur?

Mahkeme kararına göre, “bir istihbarat raporu” sayesinde. Ancak dosyada ne dinleme kararı, ne konuşmanın tapesi ne de böyle bir rapor bulunur.

Bir iddiaya göre, savcı tarafından “kollandığı” öne sürülen yarbay, görüşme sırasında E.H’nin yanındakiler ve “kendisini kurtarmak” için bu konuşmayı yetkililere bildirmiştir.

Ş.T. ile ilgili suçlamaların ana “delilleri”, evinde bulunan Fetullah Gülen aleyhinde olduğu anlaşılan bir CD, bir tren bileti numarası ve eşinin çizdiği, tüp bebek tedavisi gördüğü hastaneye gidiş yolunu gösteren bir krokidir.

Sonuçta, Ş.T. bu “delillerle” darbeden müebbet hapis cezasına çarptırılır.

Telefon meselesine gelince; yargılama aşamasında Ş.T. ve avukatı, 15 Temmuz’dan sonrasına ait bu görüşmenin “şakalaşmadan” ibaret olduğunu anlatır.

Mahkemenin gerekçeli kararında bu konuda yapılan yorum şu olur:

“Bu tür bir konuşmanın darbe teşebbüsünün yaşandığı, şehitlerin ve gazilerin bulunduğu olayın hemen akabinde gerçekleşmesinin şaka ile izah edilemeyeceği, sanığın, ‘Ben kurtuldum, senin ismini vermedim.’ beyanından da darbeye teşebbüsü destekleyici eylemler içinde olduğu konusunda mahkememizde kanaat oluştuğu…”

Yeni mahkeme, bu konuşmayı mahkûmiyetin ana gerekçesi olarak değil, destekleyici unsur olarak değerlendirdi.

Karar İstinaf’ta aynen onaylandı. Yargıtay aşamasında ise bir sanık dışında, Ş.T. dâhil diğer sanıklar açısından bozuldu.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin geçtiğimiz Aralık ayında verdiği bozma kararında, Ş.T’nin darbeden müebbet hapis cezasına çarptırılması değil, “yardımdan” cezalandırılması gerektiği belirtildi.

Kararın gerekçesi ve dayanağı ise telefon görüşmesi oldu.

Söz konusu görüşmeye ilişkin olarak dosyada herhangi bir dinleme kararı, tape çözümü veya “istihbarat raporu” bulunmadığını belirtmiştik. İddianame, yargılama esas hakkında mütalaa ve karar aşamalarında da herhangi bir belge sunulmamıştır.

İşte Yargıtay’ın kararından sonra Ş.T’nin avukatı Mustafa Güler, dosyayı yeniden didik didik edip, dedektif gibi iz sürünce, bugüne kadar hiç gündeme gelmeyen, hiç bilmedikleri ve görmedikleri bir tutanak bulur.

4 yıl sonra bu tutanağın ortaya çıkması kadar, içeriği de ilginçtir.

Buna göre, 15 Temmuz’dan sonra yolda yürüyen 2 polis, yolda yürüyen asker traşlı bazı kişilerin kendi arasındaki konuşmaya tanık olur. Bu şahıslar, Ş ile E arasında geçen bir telefon görüşmesinden söz etmektedir.

Polisler, hemen konuşanların asker, konuşmanın da 15 Temmuz’la ilgili olduğunu değerlendirir. Ancak o asker traşlı kişileri karakola davet edip ifadelerini almak yerine, kendi aralarında bir tutanak tutar. Bahsi geçen “Ş”nin Ş.T. olabileceği tahmininde bulunup nüfus bilgilerini tutanağa geçirmeyi de ihmal etmezler!..

Avukat Mustafa Güler’e göre, bu tutanak dosyaya sonradan eklenmiştir.

Hâkimin Öfkesi ve İtirafı

Yargıtay’ın kararının ardından dava yeniden görülür. Geçtiğimiz 8-10 Temmuz tarihleri arasında yapılan ilk celsede Av. Güler önce Mahkeme Başkanı ve savcıyla ilgili geçmişteki olayları, HSK’ya yaptığı şikayetleri hatırlatıp reddi hâkim talebinde bulunur. Aynı başkanın başkanlık ettiği heyet, bu talebi “yargılamayı uzatma amaçlı olduğu” gerekçesiyle reddeder.

Av. Güler duruşmada tutanağı da gündeme getirip o polislerin konuşmalarına kulak misafiri olduğu kişilerin ifadelerini neden almadığını, ihmal var ise amirleri ya da savcının bu eksikliği neden gidermediğini, polislerin duruşmada neden dinlenmediğini sorup, “Hukuk fakültesinde tiyatral duruşma yapan öğrenciler bile bunu ihmal etmezdi.” der ve soruşturmanın genişletilmesini ister.

Av. Güler’in bu talebi de oybirliği ile reddedilir ve savcıdan esas hakkındaki mütalaası istenir.

Savcı, Ş.T. ve diğer sanıklar hakkında Yargıtay’ın kararı doğrultusunda mütalaa verir. Sonra mı?

Ara karar için heyet, tutuklu sanıklar, yakınları ve avukatlar yerini alır. Savcının gelmesi beklenirken üye hâkimlerden birisi Av. Mustafa Güler’e sert savunmasından dolayı salondaki herkesin duyacağı şekilde öfkeli biçimde sitemde bulunur. Av. Güler, hukukun ve adaletin sağlanması için tüm yasal haklarını kullanmasının görevinin gereği olduğunu söyler. Bunun üzerine üye hâkim şöyle tepki gösterir:

“Adalet her zaman tecelli etmez avukat bey!..”

Öfkeyle de olsa, bizzat bir hâkimin ağzından çıkan bu acı itirafın kimseyi şaşırtmayacağını biliyoruz, ancak ne olur şaşıralım, alışmayalım, kabullenmeyelim.

Olaydan sonra Avukat Mustafa Güler’in neler yaptığı ile devam edelim.

Hemen bir tutanak tuttu… Duruşma salonunda bulunanları tanık gösterip daha önceki suç duyurularını da hatırlatarak, “Adaletin her zaman tecelli etmeyeceği bizzat hâkim tarafından açıkça ikrar edilen bir ülkede, yargının namusunu korumakla görevli olan Yüksek Kurulunuzun ilgililer hakkında gerekli işlemleri yapacağına güvenmekle birlikte hukuki haklarımızı kullanmak bakımından” ifadelerinin yer aldığı bir dilekçeyle heyeti HSK’ya şikayet etti.

Ayrıca Bylock’tan açığa alınan savcı ve bu savcı tarafından “korunduğu” öne sürülen yarbayın yanı sıra TEM Şube Müdürü ile o ilginç tutanakta imzası olan 2 polis memuru hakkında, “Görevi kötüye kullanma, iftira, suç uydurma, resmi belgede sahtecilik” suçlamalarıyla Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

2 yıl önceki yazıyı, “Vah yargımızın haline” hayıflanmasıyla bitirmiştik.

Şimdi de “Adalet mahkeme salonlarında bile tecelli etmiyorsa, nerede eder?” sorusuyla bitirelim!..

Sincan’dan Silivri’deki Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…

 

Kaynak: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/adalet-her-zaman-tecelli-etmez-avukat-bey-01092057.html

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ
ETİKETLER: , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.