savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3620
EURO
34,9560
ALTIN
2.324,87
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
23°C
Ankara
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
24°C
Pazar Açık
24°C
Pazartesi Az Bulutlu
26°C
Salı Az Bulutlu
21°C

BOP olmadı ROP verelim

BOP olmadı ROP verelim

BOP olmadı ROP verelim!

 

Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 27 Eylül 2019

 

Rusya’nın Ortadoğu Projesi (ROP)

Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine Mehmet Perinçek’in 19-20 Eylül 2019 tarihlerinde Aydınlık gazetesinde yayınlanan “Rusya’nın Ortadoğu Projesi (ROP Projesi) yazısını okudum.

Söylenene göre; Washington, Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirebilmek için bölgede bir taraftan etnik bölücülüğü desteklerken diğer taraftan Vahhabiliği de kışkırtarak milli devletlerin temelini dinamitlemiş.

ABD’nin BOP projesi başarısız olmuş. Bunun üzerine Washington, İslam dünyasını kontrol altına almak için yeni planlar geliştirilmeye başlamış. Rus güvenlik birimlerinin ABD’nin bu yeni planlarını öğrenmesiyle bu sefer Rus devleti harekete geçerek, kendi ROP projesini hazırlamaya başlamış. 

ROP projesi çerçevesinde; 1) ABD’nin, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki yeni projeleri engellenecek, 2) BOP’un başarısızlığından istifade edilerek bölgede Avrasya seçeneği hayata geçirilecek, 3) Bölge ülkeleri arasındaki çatışmalara son verilerek ABD’ye karşı birleştirilecek ve 4) ABD’nin müttefikleri Washington’dan koparılacakmış. Bu 4’üncü madde önemli sonra bahsedeceğiz.

Bu satırları okuyunca bir dejavu hissine kapıldım sanki bu olayları daha önceden yaşamış gibiydim. ABD’nin BOP projesini size biraz hatırlatayım o zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

BOP Projesi 

ABD’de 11 Eylül saldırılarından hemen sonra, Kur’an’ın Vahhabilik yorumunun Müslümanları radikalleştirerek terörizme yönlendirdiği ve Kur’an’ın bu yorumunun değiştirilmesi gerektiği yönünde tartışmalar yaşanmıştı. Arkasından BOP projesi geldi. 

BOP projesine göre; Müslüman ülkelerdeki siyasal ve sosyal huzursuzluklara neden olan kötü yönetimlerin ana sebebi eğitimsizlikti. Gençler ve özellikle kadınlar eğitilmeliydi. Bu sayede ülkeler otoriter rejimlerden kurtulup serbest piyasa ekonomisine açılarak refaha kavuşacaktı. Müslüman ülkelere demokrasi ve halklarına özgürlük getirilecekti!

Proje İslam’ı ılımlaştırmayı amaçlıyordu. Projeye bir model ülke lazımdı. Bulmak zor olmadı. Ilımlı İslam projesinin ilk siyasal partisi zaten 2002 yılında Türkiye’de iktidara getirilmişti. Böylece Türkiye, otomatikman BOP projesinin modeli oluverdi. Temmuz 2004, G8 Zirvesi’nde de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanlığını kabul etti. 

O dönemde Genelkurmay Başkanlığında BOP projesini incelemekle görevli grup içerisinde ben de vardım. Karargâhı her ziyaret eden Amerikan heyeti, projeden bahsediyor, Türkiye’yi ılımlı İslam ülkesi olarak nitelendiriyordu. Yaptığımız inceleme sonrası hazırladığım raporda projenin hedef ülkelere istikrarsızlık getireceğini iddia etmiş ve bu istikametteki takdimi dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in başdanışmanı E.Org. Fikri Nezihi Çakar’a da Çankaya köşkünde bizzat arz etmiştim. Sonrasında BOP projesine karşı çıkanların başına gelmedik kalmadı. Çünkü AKP Hükümeti, projenin arkasındaydı. Daha da önemlisi, Proje’nin dini bacağı taşeron bir Cemaate ihale edilmişti. FETÖ, Amerika’nın önderliğinde BOP projesinin Türkiye’yi İslam’ın lideri yapacağını zannediyordu. Sonrası malum; BOP’a battık.

BOP ve ROP Projelerinin Benzerlikleri

Anladığım kadarıyla Putin, 16 Eylül günü Ankara’da yapılan Türkiye-İran-Rusya üçlü zirvesinin basın toplantısında yaptığı konuşmada Âl-i İmrân Sûresi’ne atıfta bulunarak ROP projesine start verdi. Her ne hikmetse Aydınlık gazetesi de 3 gün sonra M. Perinçek’in ROP projesini anlatan makalesini yayınlandı.

M. Perinçek’in söylediğine göre; “tamamen gizli yürütülen bu proje daha son halini almamış ama ortada gizli bir metin varmış.” Nasıl olduysa bu gizli metin M. Perinçek’in eline geçmiş! Bu hikâye bana BOP projesinin en büyük savunucularından Taraf gazetesini hatırlattı. Neyse devam edelim.

Hazırlanan gizli belgeye göre, bu proje sayesinde bölge halkları sömürgecilikten kurtulacak ve ABD’nin bölgede devam eden yıkıcı etkisi sınırlanacakmış. Jeopolitik çıkarlar dengelenecek, İslam’ın geleneksel şekline uyumlu ittifaklar doğacakmış. 

Amerika’nın BOP’u da çok iyi şeyler vaat ediyordu ama öyle olmadı. ROP’un belgeleri gizliymiş, BOP’unkiler de gizliydi. Elimize sadece basına sızdırılanlar vardı.

Ruslar, ROP projesi ile Amerikan destekli Vahhabiliğin karşına, Yunus Emre, Mevlâna ve Bektaşi geleneğinden gelen İslam’ı koyacakmış. Bu nasıl olacak? Soğuk Savaşın kızıştığı 1960’lı yıllarda Anglo-Amerikan istihbaratı, Osmanlıdan kalma din kitaplarımızın yerine Müslüman Kardeşlerin ideologlarının kitaplarını koyarak bugünkü AKP kadrolarını yaratmıştı. Zannedersem bu sefer de Ortodoks Rus istihbaratı, Müslümanların hangi kitapları okuyacağına karar verecek. “Tabi biz Müslümanlar kendi dinimizi bilemeyiz, Ruslar bu konuda bizden daha iyidir!!!” 

FETÖ, Amerikan BOP projesinin dini bacağını oluşturuyordu, görevi ılımlı İslam kapsamında dinler arası diyalog adı altında İslam’ı protestanlaştırmaktı.  Acaba diyorum, Ruslar da ROP projesi kapsamında “Ortodoks İslam”ı için taşeron bir cemaat veya tarikat bulmuş mudur? Bu ekip bir de AKP’yi ikna ederse, bu sefer de ROP projesine karşı çıkanları hapse atarlar mı acaba?

BOP projesinin meşhur bir haritası vardı. Bu harita FETÖ’nün rüyasıydı.  FETÖ, ABD liderliğinde bu haritanın hayata geçeceğini, Türkiye’nin bütün bu coğrafyaya hükmederek, İslam dünyasının lideri olacağını zannediyordu. Ne oldu? Suriye’de BOP’a battık. Şimdi diyorlar ki; ROP projesinin de bir haritası var. Haritaya bakıyorsunuz o da din ve mezhep eksenli çizilmiş. Türkiye Batı Sûfî Birliği’nin lideri, İran Şii Birliği’nin lideri, Pakistan’da Doğu Sûfî Birliği’nin lideri olacakmış! Bu sefer Suudi Arabistan veya bir başka yerde ROP’a batacağız galiba!

Bu Avrasyacı planın hayata geçirilmesiyle, ABD’nin bölgedeki geleneksel müttefikleri özellikle İsrail, Suudi Arabistan ve Katar varoluşsal bir seçimle karşı karşıya kalacakmış. Suudi Arabistan ve Katar örneğiyle dile getirilen körfez ülkelerinin varoluşsal seçimi ne anlama geliyor acaba? Bu ülkelerin ortak özelliği, Vahabi-Selefi inancına sahip olmaları. Siz bu ülkelerdeki iktidarın yaslandığı hâkim inanç sistemini bir başkasıyla değiştirmeye kalkarsanız, büyük ihtimalle iç savaş çıkar. Anladığım kadarıyla proje, radikal dinci örgütleri destekleyen Suud Rejimini devirmeyi planlıyor. Rus-Çeçen savaşından alınan dersler neticesinde Vahabiliği yıkmak, Moskova’nın işine gelir. Ayrıca bu ülkelerin istikrarsızlaşması ve dolayısıyla bölge enerji kaynaklarının dünya pazarına ulaşamayacak olması, artacak enerji fiyatları sebebiyle Rusya’ya iyi para kazandırır. Peki, biz ne kazanacağız? 

Körfez ülkelerinde yaşanacak istikrarsızlıklar, ülkelerin enerji gelirini de azaltacağı için parasız yaşanamayacak bedevi çöllerinden inanılmaz büyüklükte bir göç dalgası yaratacaktır. Son 20 yıldır Araplara o kadar çok gayrimenkul ve ev sattık ki her bir evin birkaç aileye üs olacağı düşünüldüğünde, Türkiye en az 5 milyon daha mülteci kazanır! 

Rusya Federasyonu’nun En Büyük Korkusu 

Rusya Federasyonu (RF) üniter bir devlet değildir. Adı üstünde birçok etnik ve dini gruptan oluşan bir federasyondur. Federasyonun yumuşak karnını, bünyesinde barındırdığı 20 milyondan fazla Müslüman oluşturuyor. Çeçenistan örneğinde görüleceği üzere, Müslümanlar Vahhabi-Selefi akımlar üzerinden kolayca kışkırtılıp yönlendirilebiliyor. Müslümanları maşa olarak en iyi kullananlar Anglo-Amerikan istihbaratı. Günümüzde Ortadoğu’dan Çin’e kadar her bölgede Müslümanlar kullanılarak istikrarsızlık üzerinden enerji ve ticaret yolları kesilmeye veya kontrol edilmeye çalışılıyor. 

RF’nin yapmaya çalıştığı şey, İran ve Türkiye’yi kullanarak Şii-Sünni ittifakı üzerinden mezhepleri barıştırarak yumuşak karnına operasyon yapılmasını önlemek. Ancak şimdiye kadar dini inanç üzerine kurulmuş her proje tam tersi yönde sonuç vermiştir. İyi niyete bakmaksızın, ülke içinde veya ülkeler arası bir projenin merkezine dini koyduğunuz zaman otomatikman inançlar arasındaki ayrımı önce kutuplaşma sonra çatışma boyutuna taşırsınız. BOP projesinin temel direği de buydu. RF, diyelim ki bu projede iyi niyetli; peki rakip aktörlerin eli armut mu toplamayacak? Sizin iyi niyetli projeniz, onlara aradığı fırsatı yaratacaktır.

Projenin 4’üncü Maddesi

Şimdi gelelim şu 4’üncü maddeye. Hem küresel sermaye hem de dünya liderliğini sürdürmek isteyen ABD’nin önündeki en büyük engel Putin ve dolayısıyla RF’dir. Küresel sermaye ve onun demir yumruğu ABD, RF’yi istikrarsızlaştırarak veya parçalayarak teslim almak istiyor. RF’de kendisine yönelen özellikle içten gelebilecek tehdidi önlemek maksadıyla etrafını kuşatan Müslüman ülkelerden bir koruma kalkanı oluşturma peşinde. Tahminim doğru çıkar ve ROP projesi sebebiyle Körfez ülkeleri merkezli yeni iç savaşlar çıktığı taktirde, küresel sermaye ve Amerika’nın destekleyeceği Cihatçılarla ön saflarda biz savaşmak zorunda kalırız. Savaş kaçınılmaz olarak içimize de taşınır. 

İran zaten ABD’nin hasmı ve Rusya’dan başka yaslanacak pek kimsesi olmadığı için mecburen ön cephede olacak. Peki Türkiye? Türkiye, RF’nin isteği üzerine ABD’den tamamen koparsa bu sefer güçler arasında denge oyunu oynama şansını tamamen kaybeder ve ABD karşısında ön cephede yer alır. Böylece ABD-RF arasında din üzerinden yapılacak mücadelede vekâlet savaşçısı konumuna düşmüş oluruz. 

Marksist düşünceye sahip kesimlerde, Türkiye’de milli burjuvazi olmadığı yönünde yaygın bir kanaat vardır. Bizdeki burjuvazi, Batı’nın Türkiye’deki taşeron üreticisi veya mallarını satan şubesidir. Peki, Türkiye’de milli siyasi parti var mıdır? Başkasının siyasi projesini Türkiye’ye pazarlayanlara milli siyasi parti mi diyeceğiz? Kendimiz proje üretemiyor muyuz?

Bir ülke bekası için kendi projesini kendisi yapmalıdır. BOP-ROP tarzı projeleri kendiniz dahi tasarlasanız yine de tehlikelidir. Çünkü gücü olan projeyi kullanır. Gücüyle kontrolü ele geçirir sonra kendi projenizi size karşı kullanırlar. Hizmet Hareketi (FETÖ) ve Apocular (PKK) bu fenomenin güzel örnekleridir. 

Emperyalist güçlerle ve hele ki aralarında ölüm kalım mücadelesi varken, bu seviyede ilişkiye girmek çok tehlikelidir; sizi hedef tahtasına koyar. En iyi seçenek, kendi denginiz komşularınız ve bölge ülkeleriyle emperyalist güçleri bölgenize sokmayacak şekilde işbirliğine gitmektir.

Küresel Tehdidi Doğru Okumak

Küresel sermaye, gelecekte rezerv para birimi olacak kripto para ile milli paraları bitirip tek merkezden yönetilen, tek dünya devletine gitmeyi planlamaktadır. Bu projenin hayata geçebilmesi için karşısında güçlü ulus devletler olmamalıdır. Küresel sermaye şimdilik ABD’yi demir yumruk olarak kullansa da nihayetinde onu da tam kontrolü altına almayı istemektedir. Bugün ABD’nin içinde yaşanan çatışmanın bir sebebi de budur. 

Trump ve onun arkasındaki devlet aklı, ulusalcı bir yaklaşımla ABD’nin lider ülke pozisyonunu korumak istemektedir. Bunun için dünya ticaretini kontrol etmeye ve doların dünya rezerv para birimi olma özelliğini korumaya çalışmaktalar. Washington, bu kazanımlarını muhafaza etmek adına dünyanın çeşitli yerlerinde operasyonlar yaparak, ister istemez küresel sermayenin demir yumruğu olma vazifesini görmekte, milli devletleri istikrarsızlaştırarak veya parçalayarak küresel sermayenin yutabileceği küçük lokmalar haline getirmektedir. 

RF lideri Putin, iktidara geldikten sora bizzat kendi hazırladığı güvenlik belgeleriyle tek kutuplu dünya düzenine karşı olduğunu ve direneceğini dünyaya ilan etmiştir. Bu amaca ulaşmak için o da dünyanın çeşitli yerlerinde ABD’ye karşı savaş vermektedir. Aslında Putin ve Trump ulusalcı liderler olarak aynı taraftadırlar ama kendi çıkarları korumak için giriştikleri mücadele küresel sermayeye yaramaktadır. Bu iki ülkenin çatıştıkları bölgeler istikrarsızlaşarak parçalanmakta, harap olan parçalar küresel sermaye yem haline gelmektedir. Bu iki ülke küresel sermayeye örs ve çekiç olacak şekilde hizmet etmektedir. Şimdi Türkiye olarak biz bu çatışmada taraflardan birinin yanında, ön saflarda yer alarak, yutulmaya hazır yem haline mi gelelim? Türkiye’nin yapması gereken, emperyalist güçlerle olası bir çatışmadan uzak durmaktır. Bu da denge politikasıyla her iki tarafa eşit mesafede durarak olur.

Atatürk ne demişti: Bir ulus, yalnız kendi gücüne dayanarak varlığını ve bağımsızlığını sağlayamazsa, şunun-bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Böyle uluslar başkalarının denetimini de yönetimini de hak etmişlerdir.

Biz Atatürk’ün sözünü dinleyerek, Amerika’nın BOP’undan dilimiz yandı, Rusya’nın ROP’una hayır diyoruz.

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZ
Yorumlar
  1. Naci Kaptan dedi ki:

    Değerli Osman Başıbüyük Türkiye üzerinde planlanarak tezgahlanan ABD ve RUSYA eksenli emperyalist kurguları ve projeleri irdeleyerek ilgilileri uyarıyor ve topluma da bir uyarı fişeği atıyor. Bu değerli makale için sayın Başıbüyük’e ve SUN savunma net’e teşekkür ederim.